Yıllık iznimizin bir bölümünü Çayeli, Senoz Vadisi’ndeki köyümüzde geçirdik. Şehrin kalabalığında boğulanlar için köy hayatı cazip gelse de, köylerin de kendisine göre dertleri var.
Şehirdeki hayat tarzları gibi, köylerdeki şartlar da değişti ve değişmeye devam ediyor. Geçmiş yıllarda köyde yaşayanlar üreticiyken, artık onlar da tüketici olmuş durumda. Yaylacılık tamamen bitmiş. Buna rağmen köyler hâlâ cazip.
Köy demek, bir yönüyle de yol demek. Karadeniz’in engebeli coğrafi yapısı, hem yol yapımını, hem de yapılan yolların korunmasını zorlaştırıyor. Yaylacılık fiilen bitmiş olsa da, köylerde yaşayanların yayla sevgisi bitmiş değil. Dolayısıyla yaylalarımız artık günübirlik gezilere ev sahipliği yapıyor. Yılda bir kaç defa gidiliyor olsa da yayla yollarının iyi ve bakımlı olması talep ediliyor. Mevcut haliyle yayla yollarına ‘yol’ demek imkânsız. Minibüs ya da çift kabin arabalar haricindeki vasıtalarla yaylalara gitmek çok zor. Elbette yolu düzgün yaylalar da var, ama sayısı çok az.
Yol tartışması başladığında ‘yeşil yol’un akla gelmemesi mümkün değil. Keşke, öncelik mevcut yolların iyileştirilmesi ve ‘yol’ haline getirilmesine verilseydi. Böyle yapılmayıp, yaylalarda tartışmalı imar değişikliğine yol açması muhtemel ‘yeni renkli yol’lar başlatmak ne kadar isabetli?
Hatırlanacağı üzere Türkiye’de en çok yağmur yağan ilimiz Rize’dir. Yağmurlar, bazen sellere de sebep oluyor. Köyde bulunduğumuz son gün, kısa süreli, ama çok sert yağan yağmur neticesinde bazı dereler taştı, yollar kapandı. Derelerin taşmasının bir sebebi de, yapılan dağ/yayla yollarının plansız olması. Topraklar ırmaklara, derelere dökülüyor ve aşırı yağmur ‘sel’lere sebep oluyor. Dereler üzerindeki bazı köprü ve menfezlerin iyi planlanmadığını anlamak için mühendis olmaya da gerek yok.
Neredeyse çeyrek asır sonra Karadeniz Sahil Yolu ancak tamamlanabildi. Yolsuzluktan çok çeken Karadeniz, bu yol sonrası daha cazip hale geldi. İstanbul’a dönüş yolunda ‘radar’lara yakalanmamak ise neredeyse imkânsız. Yollar düzgün, araçlar da iyi olunca ‘ceza’ da kaçınılmaz oluyor. Tabiî ki ‘idare’nin hedefi, ceza keserek bütçeyi düzeltmek değil, kazaları engellemek olmalı. Böyle yapılıp yapılmadığını takdirlerinize havale ediyoruz.
Yol güzergâhındaki Ilgaz AKBAK Dinlenme Tesisleri Mescidinde Bediüzzaman’ın hayatının anlatıldığı (Risale-i Nur Külliyatından) “Tarihçe-i Hayat”ı görmemiz bizim için sevindirici bir sürpriz oldu. Tesis görevlilerini bu vesile ile tebrik ediyoruz.
Yolculuk esnasında dikkat çeken bir nokta da, bazı ‘büyük’ firmaların; büyüklüklerine uymayan uygulamaları oldu. Meselâ, Dörtdivan Dinlenme Tesislerindeki Mescid bunlardan biri. Abdest alma yerleri dahil, bu firmanın, bu tesislerin yolculardan geçer not alması mümkün değil. Hele mescid... 2015 yılında, bu kadar yoğun yolcu ağırlayan bir tesisteki mescid böyle mi olmalıydı?
Bir yolcu olarak ‘not’umuzu dikkate alıp almadıklarını bilemeyiz, ama geçer not almadıklarını ifade etmek isteriz.
Bu vesile ile bütün firmalara seslenelim: Mescidler, mümkün olan en iyi yerde ve en iyi konumda olmalı. Aynı şekilde mescidler, “Şurada bulunsun” diye değil, “zaruri ihtiyaç” olarak görülsün ve gereği yapılsın.