Ülkemiz, bilhassa hanımların mağdur olduğu çirkin hadiselere sahne oluyor.
Cinayetler, tacizler ve benzeri kötü hal ve hareketler; azalması gerekirken maalesef artma istidadı gösteriyor. Kişileri itham etmeden, problemi görüp el birliği ile bu yarayı tedavi etmeliyiz.
Hatırlatmak istemediğimiz bu çirkin hadiseler sonrası, çare olarak ‘idam’ın geri gelmesini teklif edenler var. Ne ölçüde tesirli olur, ayrı bir mesele; ama bu konu çözüm bekleyen bir mesele olarak önümüzde duruyor. Hukuk sistemi adil ve hızlı bir şekilde uygulanmış olsaydı, belki de bu günkü hadiseler bu ölçüde yaralayıcı olmayabilirdi...
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit de, bu konuda değerlendirmelerde bulunmuş. Kamuoyundaki “idam cezası” tartışmalarının hatırlatılması üzerine Cirit, (Türkiye’nin) artık çok dâvâlı bir toplum olduğunu, toplumun genlerini düzeltmek gerektiğini belirtmiş. Cirit, “Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, empatiyi geliştirmemiz gerekir. (Hatay’da meydana gelen) Özgecan olayı trajik bir olay. Her olayın sosyal, ekonomik boyutları vardır. Her şeyden önce eğitim boyutu vardır. Eğitimimizin topluma yararlı bireyler yetiştirmesi, karşılıklı sevgiyi, saygıyı, empatiyi geliştirmesi gerekir” diye konuşmuş. (AA, 18 Şubat 2015)
Bakınız, hiç ilgisi yok gibi görünen çirkin cinayetlere son vermek için de mesele gelip eğitim sistemine dayanıyor. Haklı olarak, “Eğitimimizin topluma yararlı bireyler yetiştirmesi gerekir” denildiğine göre; mevcut sistem bunu yapamıyor demektir. O halde meseleye eğitimden başlamak lâzım. Bunu yapmayıp, ‘kadın koruma evleri” ya da “panik butonu”yla problemler çözülebilir mi? Eğitim sistemini ıslah ettikten sonra belki de bunlara ihtiyaç da kalmayacak.
Türkiye’de en ufak uyuşmazlıkta, bir trafik uyuşmazlığında bile silâhların çekildiğini, insanların sebepsiz öldürüldüğünü belirten Cirit, “Bu toplum açısından çok sağlıklı bir olay değil. Bunu sağlıklı hale getirmek lâzım. Olayın farklı boyutları var. Eğitimi iyi geliştirmemiz lâzım. Okul eğitimi var, sokağın getirdiği eğitim var. Her şeyden önce görsel medyanın toplumu derinden etkilediğini görmekteyiz. Herkesin otokontrol sistemini kurması lâzım” demiş.
Maalesef, çirkinliklerin reklamında medyanın da büyük bir payı var. Yargıtay Başkanı Cirit de buna dikkat çekip şöyle demiş: “Bizde dizilerde her akşam 500’er kişi ölüyor. Kiminin başı kesiliyor, kimine başka şey. Bu da ister istemez toplumun şiddete eğilimini arttırıyor. Hep birlikte, toplum olarak çoğulcu bir yapıyla, başımızı ellerimizin arasına alıp, samimiyeti, sevgiyi, saygıyı, empatiyi nerede, nasıl geliştirebiliriz, bunun çalışması içinde olmamız gerekir.”
Cirit, bu vesile ile yargının sıkıntılarını da paylaşmış. Batı’da etkin soruşturmayla başvuruların yüzde 40’ının dâvâya dönüştüğünü, bunların yüzde 95’inin cezayla sonuçlandığını; Türkiye’de ise başvuruların yüzde 85’inin dâvâya dönüştüğünü ve bunların yarısının beraatle sonuçlandığını hatırlatmış. (Meselâ, Fransa Yargıtayına yılda 27 bin dâvâ geliyorken, Türkiye’de bu rakam 900 bin civarında...) Cirit, yapılması düşünülen yeni Yargıtay binasında adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi kulesi olmasını düşündüklerini de ifade etmiş.
Temel mesele olan eğitim sistemi düzelir ve yanında da; adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi olursa Türkiye bu sıkıntıları aşar inşaallah.