Suriyeli mülteciler konusunda dünyanın iyi bir imtihan vermediği hep konuşuldu. Öyle ki, Ege ve Akdeniz’in ‘mezarlık’ haline geldiği tesbiti dahi yapıldı.
Bu tartışmaların üzerinden az bir zaman geçmişti ki, ‘eski’ faciaları geride bırakan daha yaralayıcı ‘kaza’lar meydana geldi.
Şimdilik son haber şöyle: Sahil Güvenlik Komutanlığı, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde yasadışı yollardan Yunanistan’ın Midilli Adası’na gitmek için denize açılan sığınmacıları taşıyan teknenin batması sonucu 33 kişinin öldüğünü, 75 kişinin kurtarıldığını açıkladı.
Olayla ilgili 1 kişi, organizatör olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Kaçakların bindiği 17 metrelik teknenin kıyıdan açıldıktan kısa süre sonra kayalıklara çarparak battığı belirlendi. Kurtarılanların sayısı da 62’ye çıkarken, 6 cesedin teknede, diğerlerinin denizde ve sahilde bulunduğu belirtildi. (Ajanslar, 30 Ocak 2016)
2016 yılında böyle faciaların yaşanması kimin kabahati? Neticede bu facialar, başka ülkelerden bir şekilde Türkiye’ye gelen ve buradan da Avrupa’ya gitmek isteyenlerin başına gelmiyor mu? Yaşanan faciaların sorumluları kim?
Daha doğrudan soralım: Türkiye’yi idare edenler, istemeleri halinde bu faciaları önleyemez mi? Hemen her gün yaşanan bu faciaları ‘normal’ karşılayabilir miyiz? Meydana gelen bu facialarda az ya da çok hepimizin payı yok mu?
“Güvenlik uzmanı” değiliz, ama bu faciaların, -samimî olarak istenmesi halinde- kesin olarak engellenebileceğini ya da çok çok azaltılabileceğine inanıyoruz. Nasıl mı? Bu facia, bu cinayet belli başlı noktalardan yola çıkılarak yapılan ‘kaçak yolculuk’ esnasında yaşanıyor. Diyelim ki Ayvacık’taki idareciler deniz sahilini kontrol altına alamazlar mı? Bu tehlikeli yolculuğa çıkanların bir hazırlık dönemi yok mu? Yolculuk esnasında kullanılacak malzemelerin satın alınması esnasında dikkat edilse bu yolculuk önlenemez mi? Hem, bu yolculuğu teşvik eden, ‘insan kaçakçılığı’ yapan kişilere verilen cezalar caydırıcı mı? Caydırıcı cezalar yoksa, bu kaçakçılık önlenebilir mi? ‘İnsan kaçakçıları’nın kullandıkları yol da bellidir. Belli il ve ilçelerin, belli noktalarından yola çıkılıyorsa bunları engellemek zor olmasa gerek.
Diyelim ki bu facia yolculuğunu engellemek zor. “Zor” diyerek bu faciaları görmezden gelebilir miyiz? Zor bile olsa, engellemek imkânsız değil. Türkiye’yi idare edenler şunu kesin olarak bilmeli ki, bu facialar önlebilir ve önlenmelidir. Hatta ‘Ne gerekiyorsa o yapılmak şartıyla’ bile diyebiliriz. Nasıl ki kara sınırlarını (izinsiz giriş ve çıkış bakımından) korumak önemli bir vazife ise aynı şey deniz sınırları için de geçerli değil mi?
Tabiî ki asıl çare ve kalıcı çözüm, insanların bu ‘umut yolculuğu’na çıkma talebini sona erdirmektir. Bu da bütün dünyada huzur ve barışı desteklemek, silâh ve savaşı engellemekle doğrudan ilgilidir. Bu yolculuklar katılan ve batmaktan kurtulan mülteci çocuklar bile, “Yaşadığımız ülkede insanca yaşayabilmiş olsak ölümü göze alıp bu yolculuğa çıkar mıydık?” anlamında açıklamalar yapmamış mıydı?
Kalıcı çözüm bütün dünyada barışı temin etmek olduğunu da bilerek, yine de bu faciaların savunulamayacağını dünya ilân edelim: Yeter, yeter, yeter!