Büyük şehirler dertli olduğu gibi, köyler de, vadiler de dertli.
Şehirlerimiz kalabalık ve trafik derdi sebebiyle yaşanmaz hale gelirken, köylerimiz de gözden ve gönülden uzak kalmış olmak sebebiyle aynı tehlike ile karşı karşıya kalmış...
Hafta başında bir vesile ile Çayeli, Senoz Vadisindeki köyüme gittiğimde bunu bir defa daha hissettim. Allah’a şükürler olsun, etraf yemyeşil... Her yerden kuş cıvıltıları geliyor. Sağlığı ve sıhhati yerinde olanlar için tam yaşanacak yerler. Fakat, uygulanan uzun dönemli yanlış politikalar sebebiyle köylerimiz insansızlaştırılmış durumda. Görebildiğimiz kadarıyla da köyleri yeniden ayağa kaldıracak bir proje konuşulmuyor. Kanaatimizce köylerin boşalmasına sebep olan en büyük hata, köy okullarının kapatılmış olması... Eğitim ve okullaşma teşvik edildiğine göre, okulu olmayan bir köyde çocuklu aileler ikamet edebilir mi? “Köyde yaşasın, çocuğunu taşımalı sistemle şehre göndersin, okutsun” demek kolay; ama uygulama çok zor. Neticede, okul çağında çocuğu olanları köyde tutmak mümkün olmuyor.
Tabiî ki ‘yeşil vadiler’in dertleri bununla sınırlı değil. Bilhassa Karadeniz köyleri için söyleyecek olursak; köyler tamamen boşalmış durumda. Yaz aylarında tatil için köylerine gidenlerin dışında, köylerde sürekli ikamet edenlerin sayısı çok azalmış. Otuz hanelik köylerde 3 ya da 5 hane açık... Diğer evler kapalı... Neticede, köylerde ikamet eden ve bir anlamda köyleri bekleyenler de pek çok konuda mağdur oluyor. “Ölürüm de köyümden ayrılmam” diyen ninelerimiz, ölmekten beter sıkıntılar çekiyor. Bir yanda hasretlik, bir yanda maddî ve manevî mağduriyet... Kapılarını açıp, hal hatır soracak insanlara ihtiyaç var.
Yeşil vadilerimizin bir derdi de, ‘düşman’larının çok olmasıdır. Bir yandan taş ocakları, bir yandan dere sularını borularda akmaya, daha doğrusu akmamaya mahkûm eden HES’ler... Çayeli, Senoz Vadisi bu noktada çok sıkıntılı. Vadi üzerinde çok sayıda HES planlandı ve bazıları üretime başladı. Bazı projeler de mahkeme kararıyla durduruldu. Bu konular gündeme geldiği ilk günden itibaren millete bilgi vermeme taktiği uygulandı. Vadi üzerinde kaç proje yapılacağı bir sır gibi saklandı. Ayrıca, yine vadi üzerindeki taş ocakları çevre tahribatının en çarpıcı örneği olarak kayıtlara geçti. Yıllarca “Bu ay son, bu yıl son” denilerek ocaklardan taş taşındı. Asıl itiraz, millete yeterli bilgi verilmemesiydi. “Zaruret var, şu sebeple bu çalışmaları yapıyoruz” diyen olmadı. Maalesef hep yanıltma ile iş görüldü.
Bu defa da Senoz Vadisi Yeşiltepe Köyü sınırları içinde kalan geniş bir ormanlık alan 49 yıllığına bedelsiz olarak Karayolları 10’uncu Bölge Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş. Karayolları da bu bölgede ‘heyelan önleme çalışması’ yapacak ve buradan çıkacak malzemeyi başka bir yerdeki karayolu inşaatında kullanacakmış. Tabiî bu esnada belli sayıda ağaçların kesilmesi de söz konusu. Neticede, idarenin kararına itiraz edilmiş ve mahkeme, çalışmanın durdurulmasına karar vermiş. İhaleyi alan firma ise mahkeme kararına rağmen taş taşımaya devam etmiş. Mahkemenin kararı sadece vatandaş için mi geçerli? Köy halkı çalışmanın yapıldığı sahaya gidip, “Mahkeme farklı bir karar vermediği sürece burada çalışma yapamazsınız” deyip iş makinalarını ve kamyonları geldikleri yere göndermiş. Hemşehrilerimizin ellerine sağlık, iyi de etmişler...
Türkiye hukuk devleti ise, herhangi bir firmanın mahkeme kararına uymaması doğru olur mu? Hemşehrilerim haklıdır. Mahkeme farklı bir karar verene kadar vadilerimiz rahat bırakılsın.
İnşallah, adil mahkemeler her zaman vadilerimizin lehinde karar vermeye devam eder. Bu güzel vadilerimiz en büyük zenginliğimizdir, farkına varalım ve sahip çıkalım...