Bazı şeyler vardır ki yerli ya da yabancı olması pek fark etmez.
Özünde, esasında iyi ise iyi, kötü ise kötü demek lâzım. Meselâ haksızlık, adaletsizlik ve zulmün ‘yerli’si ya da ‘yabancısı’ olur mu? ‘Yabancı zulüm’ kötü de ‘yerli zulüm, haksızlık, adaletsizlik’ iyi olabilir mi?
Günümüzün ‘bir kısım medya’sı hem överken hem de kötülerken ölçüyü kaçırmış vaziyette. Her hadiseye toptancı anlayışla yaklaşıp ‘ya hep ya da hiç’ ölçüsüyle daha doğrusu ölçüsüzlüğüyle hareket ediyor. Tabiî ki böyle yapınca kendi içinde de tepki almış oluyor.
Çok misalleri olan bu yaklaşmış, geçen gün bir yazıya şöylece konu oldu: “Kangaldan polis köpeği olur mu?
Olmaz! Çünkü bu işin, uygulamayı savunan yetiştiricilerin söylediği gibi ‘yerlilikle ve millilikle’ bir alâkası yok. Ayrıca köpekler için de önemli olan irilik ve güçten ziyade işlevi. Kurt köpeklerinin bütün dünyada polis tarafından kullanılmasının sebebi de bu işe en uygun tür olmaları. Çünkü zekâsı ve yetenekleri farklı olan köpeklerin her biri başka bir işlevselliğe sahip. Sanırım yerli ve millî kavramının suyunu çıkartmaya, içini boşaltmaya başladık.” (Melih Altınok, Sabah, 26 Ağustos 2017)
Altınok’a bu yazıyı yazdıran her halde şu haberdi: “Çevik Kuvvete millî köpek! Toplumsal olayları ‘Kangal’ çözecek. İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından başlatılan proje kapsamında Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli ekiplerin toplumsal olaylara müdahalede millî köpek kullanması planlandı.” (http://www.turkiyegazetesi.com.tr, erişim: 22 Ağustos 2017)
Yerli ve millî meselesi gündeme geldiğinde nerede duracağı belli olmuyor. Başka bir habere göre de artık bundan sonra bir anlamı da ‘korsan’ olan ‘hacker’lar da yerli ve millî olacakmış. Haber şöyle: “‘Yerli ve millî hacker’lar geliyor. Ülke güvenliğini ve dev şirketleri tehdit eden bilgisayar korsanlarına ‘siber ordu’ dur diyecek. 20 bin gencin eğitimi ilkokuldan başlayacak.” (www.star.com.tr, erişim: 16.08.2017)
Bazı kavramlar var ki onları aşındırmamak daha iyidir. Olur olmaz her şeye yeni isim ve ünvanlar vermek gerçekte bir fayda verir mi? Teknolojik saldırılar karşısında tedbir almak için yapılan ya da yapılacak bir çalışmayı illa ‘millî’ etiketiyle sunmanın gereği var mı? Hem bu isimleri vermekle mesele çözülmüş oluyor mu? Bildik bileli okullarımızda ‘millî’ eğitim verilir, ama ortaya çıkan tablodan memnun olan var mı? Demek ki isimlerin ve resimlerin değişmesiyle hakikat değişmiyor. Özünde ve esasında iyi olmayana ne ad verilirse verilsin dertlere çare olmaz.
Bir yönüyle bakıldığında bu ölçüsüzlük, bu abartma, bu kabartma, bu hamaset hastalığı içten içe çürümeye de yol açıyor. Acaba insanları bu yönde teşvik edip yanıltanlar önümüzdeki yıllarda ortaya çıkması muhtemel gerçek problemleri nasıl çözebilecek?
Bütün bu tartışmalara Risale-i Nur’daki ölçü ile bakmakta fayda var. Bediüzzaman Hazretleri şöyle der: “Mübalâğa zemm-i zımnîdir. Hangi şeyi vasfetsen, olduğu gibi vasfet. Medhin mübalâğası bence zemm-i zımnîdir. İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir...” (Sözler, Lemaat, s. 1165)
Yani bir şeyin abartılması, esasında o şeyi gizlice kötülemektir. Bu tuzağa düşmeyelim ve her şeyi olduğu gibi anlayıp öylece anlatalım. Olduğu gibi!