Kanun Hükmünde Kararname’lerin (KHK) sebep olduğu mağduriyetleri azalmak bir yana her geçen gün çoğalmaya devam ediyor.
On binlerle ifade edilen mağdurlar arasında her meslekten, her görüşten insanlar var. Değil binlerce kişiyi, bir kişiyi bile mağdur eden bir uygulama varsa bunda ısrar etmemek lâzım.
Daha önceki olağanüstü dönemlerde de çeşitli kanunlar ve uygulamalarla insanlar mağdur edilmiştir. Türkiye gibi geçmişi tartışmalı uygulamalara sahne olmuş bir ülkede, yaşanan hatalardan ibret ve ders alınması beklenirdi. Bugün baktığımızda ise hatalardan ders alındığını söylemek kolay değil.
Son dönemdeki KHK’ların öncekilerden farkı, dokunduğunu tam anlamıyla yakmasıdır. Şöyle ki, bu KHK’larla işinden uzaklaştırılanlar başka işlerde çalışma imkânı bulamıyor. Suçu ispat edilmeyen, hapse konulmayan, ama fiilî olarak ‘çalışamamak cezası’ ile cezalandırılan bir kişi ne yapabilir? Bu yanlışı savunabilecek bir Allah’ın kulu çıkabilir mi? Bir öğretmeni düşünün. Yeni dönem KHK’sıyla görevden alındı, işten atıldı. Başka bir işe de giremiyor. O ve bütün ailesi mağdur olmadı mı? Emekli olma hakkını bile elinden alan böyle bir uygulama savunulabilir mi? Bu yapılan apaçık yanlışta ısrar anlamı taşımaz mı?
Denizden bir katre misal olarak KHK ile Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden ihraç edilen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu şöyle demiş: “Bir KHK listesinde adları yer alan kişilerin yaşamları karartılıyor.”
Milliyet’in haberine göre 7 Şubat 2017’de yayımlanan OHAL KHK’sı ile ihraç edilen Kaboğlu’nun emeklilik hakkı elinden alınmış. Tüm kamu haklarından mahrum, sağlık güvencesi dahi yok. Yurt dışındaki derslerine de gidemiyor, çünkü pasaportu iptal edilmiş. Prof. Kaboğlu, ihraç edilmesinin üzerinden aylar geçmesine rağmen hiçbir düzeltme yapılmadığını belirterek, “Bütün hak arama yolları da kilitlenmiş bulunuyor” demiş.
Kaboğlu, şunları da söylemiş: “Cumhurbaşkanı, ‘At izi it izine karıştı’ diyor; Başbakan, ‘Kurunun yanında yaş da yanıyor, listelerde kimlerin adının yer aldığını, haber olunca öğreniyoruz’ diyor; Başbakan yardımcısı, ‘Yanlışlar düzeltilecek’ diyor. Aradan aylar geçtiği halde, hiçbir düzeltme yapılmadığı gibi, bütün hak arama yolları kilitlenmiş bulunuyor. Hukuk dışı bir işlemin kurbanı olduk. Yarım yüzyıla yaklaşan akademisyenlik geçmişim bitti.” (Milliyet, 24 Mayıs 2017)
Böyle bir tablonun Türkiye’nin imajına ciddî zarar verdiğini kim inkâr edebilir? Yetişmiş insan gücünün -çok afedersiniz- çöpe atılması anlamına gelen bu ve benzeri uygulamalar hak, hukuk ve adalet ile izah edelebilir mi?
Yarını beklemeye gerek yok. Binlerce kişiyi mağdur eden bu tür uygulamalar hemen, bugün sona ermeli. Emeklilik hakkını vermek ve sağlık hakları mahrumiyeti gibi sadece kişiyi değil, kişinin ailesini de mağdur eden uygulamalardan vazgeçgeçmek akıl kârıdır.
Yanlışta ısrar edip de kazançlı çıkan bir kişi var mıdır? Hak, hukuk, adalet yolundan ayrılmamak idarecilerin tercih etmesi gereken en iyi yoldur vesselâm.