Suriye’de yaşanan kavga, kargaşa ya da savaşa her kim seyirci kalıyorsa hem dünyada hem de âhirette ağır bedeller ödeyecek demektir.
Suriye ya da dünyanın başka bölgelerinde devam eden savaşları sona erdirmek için imkânı olan bu imkânı mutlaka kullanmak zorundadır. Kim ki “Bana dokunmayan savaş bin yıl sürsün” tavrı takınır, yanlış yapmış olur.
Bir çırpıda Suriye’deki iç savaş ve kargaşanın ne zamandan beri devam ettiğini kaç kişi söyleyebilir? Ülkede ilk kıvılcım 15 Mart 2011’de başlamış ve Nisan 2011 tarihinde Suriye geneline yayılmıştı. 6 yıl devam eden bir savaş olur mu? Olursa o ülkede dirlik, düzenlik, zenginlik, huzur kalır mı?
Son bir yıldır Suriye’deki savaşın sona ermesi için ciddî adımlar atıldığı kanaati hasıl oldu. Çeşitli görüşmeler yapıldı, ateşkesler sağlandı, ama maalesef bu anlaşmalar uzun süreli olmadı. Geçen yıl Ramazan Bayramı öncesinde de bir ateşkes ilân edilmiş ve barış görüşmelerinin ciddiyetle takip edildiği açıklanmıştı. Elbette görüşmeler oldu, ama nedense savaş bitmek bilmedi. Son günlerde de savaşın bitip barışın geleceği söyleniyor. Bütün temennimiz bu yönde, ancak ifsâd şebekelerinin tuzakları bitmek bilmiyor.
Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere dünya siyasetinde söz sahibi olan Amerika, Rusya, Çin ya da diğer ülkeler istemeleri hâlinde Suriye’deki savaşı bir günde, evet 24 saatte sona erdiremezler mi? Erdirirler, çünkü maalesef savaşı devam ettiren kendileri ya da desteklediği ülke ya da guruplardır. O hâlde bunu niçin yapmazlar? Maalesef bu ülkelerin menfaati, Suriye’de ya da başka ülkelerde savaşların devam etmesinden yana. Toplantılarda savaşların sona ermesi gerektiğini ifade ediyorlar, ama sıra icraata gelince ya bizzat ya da havâlelerle savaşı devam ettiriyorlar. Bu iki yüzlü tavrın, bu iki yüzlü politikanın faturasını mâsum çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar başta olmak üzere bütün Suriyeliler ödüyor.
Tabiî ki fatura ödeyenler sadece Suriye’de yaşayanlar değil. Türkiye de maddî ve manevî anlamda ağır faturalar ödüyor. Yaklaşık olarak 5 milyon kişi savaş sebebiyle Türkiye’ye göçtü. Suriye’den gelenlere kucak açmış olmakla tartışmasız şekilde Türkiye isabetli bir tavır ortaya koymuştur. Milletimize ve devletimize düşen bu insanlara kucak açmaktı. Fakat keşke Suriye bu hâle düşmeseydi ve Suriyeliler huzur içinde kendi ülkelerinde yaşayabilselerdi. Bu hem onlar için hem komşu İslâm ülkeleri için de iyi olurdu.
Suriye politikasında ciddî hatalar yapıldığı her hâlde inkâr edilemez. Ancak bu politikaları sıralamak ve ‘ah, vah’ etmek de çare değil. Yapmamız gereken şey, yanlışları tekrarlamamak, yanlışlardan ibret almak ve yeni yanlışlar yapmamaktır.
Acaba Türkiye bugün bu noktaya gelebilmiş midir? Sözlere bakılırsa yanlışların farkına varıldığı akla gelebilir, ama icraatlar bunu henüz destekler mâhiyette değil.
Hiç zaman kaybetmeden yanlış politikalar terk edilmeli ve Suriye’deki savaşın tam olarak sona ermesi için her türlü diplomatik gayret sarf edilmeli. Suriyeliler başta olmak üzere bölge ülkeleri ve dolayısıyla İslâm ülkeleri yeterince bedel ödediler. Daha fazla bedel ödenmesin vesselâm...