Türkiye’de yapılan bütün işlerin yanlış olması mümkün değil, ama çok ciddî yanlışlar yapıldığı da görülmeli, bilinmeli ve tez elden düzetilmeli. Yanlışlar o kadar fazla ki, iyilikler onların yanında çerez mesabesinde kalıyor.
Medyaya yansıyan haberlere de bakıldığında ekseriyetin şu noktada hemfikir olduğu söylenebilir: OHAL uygulaması sebebiyle atılan adımlarda kuruların yanında yaşlar da yanıyor. İlk günlerde suçsuz olanlar da mağdur olabilir deniliyordu, ancak yaşanan hadiseler suçsuz olanların da yandığını gösterdi.
Kuruların/suçluların yanında yaşların/masumların da yandığını ısrarla gündeme getiren, misaller verenlerden biri de iktidarı destekleyen Star yazarları arasında yer alıyor. OHAL sonrası atılan adımlar sırasında mağduriyetlere dikkat çeken Ahmet Taşgetiren, tanıdığı bir isim eliyle kendisine ulaşan mesajı paylaşmış. Taşgetiren, mesajı gönderen kişiyi tarif ederken şöyle demiş: “Kendisi de devlette, hatta üst düzey bir görevde, ama eminim devlet içinde ulaşacağı bir makam olsa, bana yazmayacak. Ama böyle de bir tıkanma var demek ki.”
Peki, şikâyet neymiş? Yazıya göre Cizre’de kaymakamlık yaparken terör örgütüne karşı verdiği mücadele ile Türkiye’yi idare edenlerden övgü alan ve kişi bir ilde vali yardımcılığı yaparken önce gözaltına alınmış sonra da ‘tedbir amaçlı’ denilmek suretiyle tutuklanmış.
Aynı yazıya göre cezaevi şartlarından da şöyle bahsedilmiş: “Cezaevi şartlarını ne siz sorun ne biz söyleyelim. 20 kişilik koğuşta 47 kişi kalıyor, açık görüş yok, çocuklarıyla telefonda dahi görüştürmediler, içeriye Kur’ân-ı Kerîm alınmasına izin vermediler, yastık battaniye vs gibi yaşamsal ihtiyaçları temin edilmedi (dışardan almasına izin vermiyorlar, kantinde ise yoğunluk nedeniyle satışı durmuş !!!) Bir yatakta 2 veya üç kişi yatıyor. Bayram süresince bugün itibariyle 20 Eylül’e kadar görüş yasağı var. Suçluluğu sabit insanlar bayramda ailesiyle görüşebilecekken, tedbir amaçlı tutuklu bulunanlara yasak !!!” (Ahmet Taşgetiren, Star, 1 Eylül 2016)
Belki bu yanlışları ‘yanlış’ diyerek anlatmak bile yetersiz. Yazıya/mesaja göre devlette üst düzey görevde bulunan bir kişi bile şahit olduğu bariz bir hatayı, bir yanlışlığı düzeltmek için Türkiye’yi idare edenleri değil bir gazeteciyi aramak durumunda kalıyor. Yine yazıda ifade edildiği üzere ‘tıkanma’ söz konusu.
Üst düzey bir devlet görevlisi bile şahit olduğu hatayı, yanlışı, mağduriyeti Türkiye’yi idare edenlere ulaştıramıyorsa sıradan vatandaşın halini tasavvur edelim. Siirt’te, Kars’ta, Van’da, Çorlu’da yaşanan mağduriyetleri kimler dile getirebilir? Getirilse kim dinler?
Ayrıntıları bilmemiz elbette mümkün değil, fakat bir gecede, bir kararla, bir kararname ile 20 bin ya da 30 bin kişinin işsiz bırakılması adaletle izah edilebilir mi?
“OHAL dönemlerinden böyle olur/olabilir” diyerek yaşanan hataları, mağduriyetleri görmezden gelmek ikinci bir yanlış olmaz mı? Büyük bir ihtimalle normal dönemlerde düzeltilmesi beklenen işlere imza atmak Türkiye’ye bir şey kazandırmaz.
Yanlışa yanlış diyelim. Yanlış adımların en aza indirilmesi için idarecileri ikaz edelim. Aksi halde, atılan yanlış imzaların faturasını hep birlikte ödemek durumunda kalırız.