Hakkari’nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesinde askeri araç konvoyunun geçişi sırasında, terör örgütü tarafından kurulan mayın tuzağının patlaması sonucu askerlerimizin şehit olduğu haberi yüreklerimizi bir değil, bin defa daha dağladı, paraladı.
Her defasında “Bu son olsun” diye temenni ediyoruz, ama maalesef terörün alevleri yükselmeye, bütün bir ülkeyi yakmaya devam ediyor. Acı ve sıkıntılar tarif edilecek sınırları aştı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken yakınlarına da sabır ihsan etmesini temenni ediyoruz.
Kanlı terör hakkında neredeyse söylenmeyen söz, dile getirilmeyen tepki kalmadı. Buna rağmen tepkileri dillendirmekten geri kalmamak lazım. Bir taraftan da bu yangını söndürmek için daha fazla birlik ve gayret gerekiyor.
Dağlıca’ya daha önce de silâhlı saldırı düzenlendi, askerlerimiz şehit oldu. Bir defasında, buradaki karakol baskına uğramıştı ve baskın anında ve sonrasında yaşananlar Türkiye’nin gündemini uzun süre meşgul etmişti. Nihayetinde ‘karakol’ların güvenli olmadığı ve takviye edilmesi noktasında görüş birliği sağlandı ve ‘karakol’lar yerine, çok daha sağlam, çok daha korumalı olan ‘kalekol’lar yapıldı. Dağlıca, bu noktada belki de öncü yerlerden biri oldu.
Bu defaki baskın ‘kalekol’a değil, intikal halindeki araç konvoyuna yapılmış. Demek ki, nazarların sadece ‘bina’lara odaklanması yeterli olmamış. Tabii ki bu baskında ve sonrasında yaşananlar da gündemi meşgul edecek ve etmeli. Tam olarak neler yaşandığını idarecilerimiz bilir ve eksikleri tamamlama yoluna giderlerse isabetli olur. Hamasetin çare olmadığını hep beraber gördük ve görüyoruz.
Bu yazı yazılırken Dağlıca’da neler yaşandığı net olarak bilinmiyordu. Baskının üzerinden saatlerce geçtiği halde tatmin edici bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmamış olması yeni soruları gündeme taşır. Hadise tam olarak kaçta ve nasıl meydana geldi? Türkiye’yi idare edenler, tam vaktinde hadiseden haberdar oldular mı? Haberdar olunduysa, anında uygun tedbirler alındı mı?
Dağlıca’da şehitler verilmişken, şehit haberlerinin perdelenmesi ve milyonların ‘maç sevinci’yle sarhoş olması yanlış olmamış mıdır? Milyonların ‘zafer sarhoşluğu’nu Türkiye’yi idare edenler de yaşadı mı? Ağır bir terör saldırısının olduğu gün ve akşamında idarecilerin ‘maç sevinci’ne ortak olmaları yaralayıcı değil mi? Yoksa, idareciler de hadiseden vaktinde haberdar edilmediler mi? Yapılan ‘resmi’ açıklamaların tatmin edici olmaması, yaralı ve şehit sayısının duyurulmaması isabetli bir tercih midir? Yaşanan acıyı, felâketi ve faciayı ‘geç ilan etmek’ teröre karşı tedbir midir?
Velhasıl, pek çok noktada deli sorular akıllara hücum ediyor. Hepimizi etkiyelen bu facia ve felâket sonrası duaya sarılmaktan başka çaremiz de kalmadı. Türkiye’yi idare edenler ‘etkin’ tedbirler almaya devam etsin, ama biz ilave olarak dua etmeyi tercih edelim: Ya Rab! Sadece ülkemizi değil, dolaylı olarak İslam dünyasını da etkileyen, felâkete sürükleyen bu terör belâsından bizleri muhafaza eyle! Milletimiz ve memleketimiz aleyhinde tuzak kuranları, kurdukları tuzaklara düşür! Masum çocuklar, yaşlılar ve hastalar hürmetine ülkemizi huzura kavuştur. Bizleri daha feci acılar ve musibetlerle imtihan etme. Amin, amin, amin...