Avrupa’ya para kazanmak için gittikleri düşünülse de, işin özünde bir ‘İlâhî sevk’ olduğu söylenebilir. Netice itibarıyle “Avrupa’nın İslâm’a hamile” olmasına onlar da vesile olmuş oldu.

Avrupa ülkeleri arasında “Bahtiyar Almanya”nın ayrı bir yeri var. “Birinci Avrupa” ile “İkinci Avrupa”nın mücadelesinin sertleştiği görülüyor. Bu noktada Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un müsbet mesajları ayrıca dikkat çekici.

Almanya’nın Köln şehrinde Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği (DİTİB) ile Eugen-Biser Vakfı tarafından düzenlenen “Birlikte hayatı şekillendirmek! Hıristiyan ve Müslüman gençlerde uzlaşma tecrübeleri” isimli toplantıda konuşan Christian Wulff önemli mesajlar vermiş.

Din hürriyetine vurgu yapan Wulff, Alman anayasasında din hürriyeti ve insanlık onurunun dokunulmazlığının ilk dört madde içinde olduğunu hatırlatmış. 

Almanya’daki bazı gurupların İslâm ve yabancılar aleyhinde yürüyüş yapmalarına da dikkat çeken Wulff, “Bunlar ya anayasamızı okumadı ya da okuyup anlamadılar. Asıl ülkemizi korumak bu hürriyetleri korumakla olur. Bunlar ülkemizi korumak değil, aksine geriye götürmek isteyen kişilerdir” demiş.

Eski Cumhurbaşkanı Wulff, önemli bir tehlikeye de dikkat çekerken, “İslâm’ı ve Kur’ân âyetlerini suistimal ederek dünyaya korku salmaya çalışanlar olduğunu” ifade etmiş. Wulff, ‘vaaz’ eder gibi konuşurken şunları da söylemiş: “Özellikle İslâm ve Kur’ân hakkında olumlu düşünenler bu tehlikeyi basite almamalıdır. İnsanların bu İslâmcılar, fundamentalistler ve teröristler tarafından şaşırtılmalarının, korkutulmalarının önüne geçilmelidir.”

“Birlikte yaşamanın, herkesin kabul edeceği kurallara, kanunlara, anayasaya ve de empatiye ihtiyacı vardır” diyen Christian Wulff, “Eğer insanlar, kendilerine davranılmasını istedikleri şekilde çevrelerine davransalar, dünyadaki neredeyse bütün problemleri çözeriz” ifadelerini kullanmış. (AA, 13 Mart 2016)

Görünüşte Almanya menfaati için “İslâm ve yabancı düşmanlığı” yapanların gerçekte Almanya’yı “geriye” götürdüğüne dikkat çeken Wulff, böyle davrananlarla bir anlamda “mürteci” demiş oluyor. Wulff’un “İslâm’ı ve Kur’ân âyetlerini suistimal ederek dünyaya korku salmaya çalışanlar olduğunu” dile getirmesi de çok önemli. Bu mesaj daha ziyade İslâm dünyasını muhatap alıyor. Kur’ân âyetlerini ‘kötüye kullananlar’ en büyük fenalığı bizzat Müslümanlara yapmış oluyor. “İslâm ve Kur’ân hakkında olumlu düşünenler/Samimî Müslümanlar”ın, bu tehlikeyi görmesini isteyen Wulff haksız mı? Asıl tehlike, İslâm adına hareket ettiğini iddia eden ve “Doğru İslâmiyet”i gölgeleyenler değil mi?

Bütün bu tesbitler “Avrupa’nın İslâm’a hamile olduğunu” gösterdiği gibi, “Doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluğun yaşanması”nın çok çok önemli olduğunu da ortaya koyuyor. Wulff ve benzeri “Bahtiyar Almanlar”ın sayısının çoğalması ve hidayetleri için duâ edelim.