80 milyona yaklaşan nüfusu ve bu nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olan “Büyük Türkiye” sadece Türkiye değildir. Dolayısıyla Türkiye’de yaşananlar sadece iç politika meselesi değil.
Büyük bir medeniyetin izlerini taşıdığı tarihî bir gerçek. Dünyanın neresine gidilse Türkiye denildiğinde akla Osmanlı geliyor. Çünkü Osmanlı, ulaşabildiği her yere hak, hukuk ve adalet taşımış... Elbette Osmanlı’nın da hataları olmuştur; ama bu hatalar terazinin hafif tarafında kalır.
Bu sebeple Türkiye’de atılan adımlar komşularımızı, İslâm âlemini ve dolayısıyla bütün dünyayı ilgilendiren adımlardır. Hak, hukuk ve adalet yönünde ilerlendiği zaman güzel örnek olunduğu gibi, aksi yönde atılan adımlar da yine İslâm dünyasını etkilemektedir. Bunun da tarihî misalleri vardır. Bağdat Paktı ya da CENTO, [Central Treaty Organization; Merkezi Antlaşma Teşkilâtı (1955-1959)], Türkiye’nin öncülük ettiği, içinde bulunduğu güzel misallerdir. Türkiye, İran, Irak ve Pakistan öncülüğünde kurulan bu teşkilât ne yazık ki husûmet çekmiş ve uzun ömürlü olmamıştır. Uzun ömürlü olabilseydi, belki de Ortadoğu bu günkü iç burkan feci duruma düşmezdi. Dolayısıyla Türkiye’yi idare edenlere büyük sorumluluk düşüyor. Adım atarken, bu adımların komşu/İslâm ülkeleri de etkileyebileceğini hesap etmek durumundadırlar.
Türkiye’nin hak, hukuk ve adalet yolunda adım atması, daha zengin ve daha huzurlu olması hakikî dostlarımızı sevindirirken; sıkıntıya girmesi, problemlerle boğuşması aynı şekilde onları da üzüyor. Son yıllarda komşu/İslâm ülkelerinin Türkiye’yi örnek aldığı söyleniyordu. Elbette bu örnek olma hali, müsbet yönde atılan adımlar sebebiyle olabilirdi. Darbe izlerini siler, daha hür ve daha adil bir ülke olabilirsek elbette örnek alınan ülke olurduk. “Yalancı bahar” anlamında böyle gelişmeler de oldu, ama ne yazık ki “örnek alınan ülke” olma ihtimali giderek zayıflıyor. Sebebi de bazı konularda atılan “geri adım”lardır. Ülkemiz, daha az demokrasisi ile örnek ülke olabilir mi? İstibdat ile, yolsuzluk iddiaları ile, adam kayırma ile, hürriyetlerin engellenmesiyle ve yürürlükteki ‘1982 darbe anayasası’ ile mi örnek olabilir? Tam aksine daha hür, daha adaletli ve milletin taleplerine uygun yapılacak yeni bir anayasa ile örnek olabiliriz.
Hal ve gidişi ne yazık ki bu istikameti göstermiyor. 1980 darbesinden sonra bunca yıl geçmiş ve bunca iktidarlar geldiği halde, hâlâ darbe anayasasıyla idare ediliyoruz ve bu anayasanın değişmesi ile ilgili çalışmalar değil rafa kalkmak, depoya hapsedilmiş durumda.
Hayır, hayır. Bu gidişle komşu/İslâm ülkelerine güzel örnek olmamız mümkün değil. Aksine, bu ihtimal her geçen gün azalıyor ve bu durum sadece bizi değil; komşu/İslâm ülkelerini de olumsuz olarak etkiliyor. “Kendisi himmete muhtaç dede/ Nerde kaldı gayrına himmet ede” durumuna düşmüş haldeyiz. Darbe anayasası ve beraberinde getirdiği Siyasî Partiler Kanunu ve benzeri yanlışlarla hangi ülkeye müsbet tavsiyelerde bulunabiliriz? “Diktatörlükler sona ersin, daha fazla hürriyet ve daha fazla adalet komşu ülkelerimizde yaşayanların da hakkı” diyebilmek için en önce 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan anayasa ve kanunlar değişmeli.
Türkiye’nin parlayan bir yıldız olması ve komşu/İslâm ülkelerine örnek gösterilmesi elbette hepimizi sevindirir, ama bu sözde değil, özde olmalı. Kendimiz için ve komşularımız için daha fazla hürriyet, daha fazla adalet... Ülkemizi, mazlûm ülkelerin umudu olmaktan uzaklaştırmanın ağır vebali vardır, bu da unutulmasın...