Memleketi Arjantin’de yayımlanan La Voz del Pueblo (Halkın Sesi) gazetesine bir röportaj veren Papa, bu göreve seçilmesi, korkuları ve gündelik alışkanlıklarıyla ilgili soruları cevaplandırmış.
Dikkat çekici cevaplardan biri de televizyonla ilgili olanı. Katolik Kilisesi’nin lideri Papa Françesko, verdiği bir söz gereği 1990’dan bu yana televizyon izlemediğini açıklamış.
Papa, insanlarla samimi ilişki kurması ile ilgili bir soruyu cevaplarken de “İnsanlar bana iyi geliyor. Ben psikolojik olarak etrafımda insanlar olmadan yaşayamam” diye konuşmuş. “Papa olduktan sonra önceki hayatınızdan neleri özlüyorsunuz” sorusuna ise şöyle cevap vermiş: “Sokaklara çıkmayı. Sokaklarda yürümenin verdiği huzuru özlüyorum.”
Gün içinde 40-60 dakika arası siesta (yani öğle uykusu) yaptığını söyleyen Papa, kendisini nelerin ağlattığını anlatırken de “İnsani dramları görmek... Geçen gün Arakanlıların başına gelenleri gördüğümde olduğu gibi” demiş.
Haliyle futbol maçlarını da takip etmeyen Papa Françesko, günümüz dünyasındaki en büyük 3 kötülüğü sıralarken de “fakirlik, yolsuzluk ve insan kaçakçılığı”nı saymış. (BBC Türkçe 26 Mayıs 2015)
Habere itiraz ederek “Bu, Papanın reklam çalışmasıdır, tuzak haberdir” diyenler olabilir. Fakat hakikat değişir mi? Fena ve fani adamların güzel ve baki sözleri, tercihleri ve hareketleri olamaz mı? Eğer Papa Françesko 25 yıldır televizyon izlemiyorsa, bu tavrı tebrik edilmez mi? Bir adım daha ileri gidip Papa’nın bu tavrı, 6 vakit televizyon izleyen hacılara, hocalara, ‘alim’lere velhasıl herkese örnek olsun diyemez miyiz?
Tabii ki televizyon bir vesile. İnsanı hayattan uzaklaştıran, ömrünü heba ettiren ve manevi yıkımlara sebep olan her türlü vesile ve vasıtaya karşı dikkatli olmak durumundayız. Türkiye’de bir dönem, televizyon izlememek ayıp addedilirdi. TV’lerin zararlarına dikkat çeken hacılar, hocalar, alimler, uzmanlar “gerici” olmakla itham edilirdi. Yakından tanıdığımız ve fahri hoca olarak her yere koşan bir komşumuz, vaazlarında sırf televizyon aleyhinde konuşma yapıyor diye kınanırdı. Rahmetli baba dostumuz da ömrü boyunca televizyon aleyhinde konuşma yapmaya devam etti. Elbette TV’nin aletine değil, muhtevasına, programlarına itiraz ediyordu. Hatta, uydu yayınlarının olmadığı o dönemlerde evlerin çatılarına takılan ‘anten’lere güzel bir de isim takmıştı. Hocamız, TV antenlerine “Cehennem gelberisi” derdi. (Rize’deki kullanımı ile gelberi: Tırmık ya da harman, çimen/ot döküntülerini toplamaya yarayan ağaçtan yapılmış alet.) Televizyona, cehennemi evlere getiren alet diye itiraz ederdi. Bir dönem televizyona itiraz edenler kınanıyordu, şimdi televizyona sahip çıkanlar kınanıyor. Şartlar değişti, dünya değişti, anlayışlar değişti. Bu müsbet değişim devam eder ve TV’nin yanında internet ona benzer vasıtaların zararlarına itirazlar sürerse iyi bir noktaya ulaşılmış olur.
“Papa’nın reklamı yapılıyor” diyenler bir cihetle haklı bile olsa, bu tavırdan ders ve ibret almak lazım. Niçin bizim alimlerimiz, bizim fazıllarımız, bizim uzmanlarımız da güzel örnekler ortaya koyup haberlere konu olmasın? Papa ve ekibi bunu ‘reklam’ için yapıyor ve yaptırıyorsa, bizim ‘idarecilerimiz, temsicilerimiz’ niçin yapmıyor? Papa, reklam vesilesiyle bile olsa mütevazı yaşarken, bizimkiler niçin lüks içinde yüzüyor ya da lüks içinde yüzmeyi marifet ve fazilet olarak sunuyor?
Papa da olsa doğru yapıyorsa ondan ders ve ibret almak lazım, vesselam.