Neredeyse yarım asırdır saldırılar düzenleyen silâhlı terör örgütü ya da örgütleri, Türkiye’ye rahat ve huzur vermedi. Terörün ülkemize verdiği maddî zararların yanında, manevî yaraları hesap etmeye bile halimiz kalmadı. Dolayısıyla Türkiye’nin terörle ilgili tecrübeleri dikkate alınmalı. 

Terörle başımız dertte, ama bu musîbete kesin teşhis koyduğumuz ve tedavi ettiğimiz de söylenemez. İlk gün, ilk hadisede doğru teşhis konulup, ona göre de uygun tedaviler uygulanabilmiş olsaydı, muhtemelen bünyemizde bu kadar derin yaralar açılmazdı. Her ne ise, bu mesele çok su götürür.

Terör hadiseleri ülkemizi meşgul ettiği gibi, dünyayı da meşgul ediyor. Ancak, kendilerini ‘dünyanın jandarması’ olarak tarif edenler; bilerek ya da bilmeyerek terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürüyor. Güya terörü önlemek için öyle poltikalar uyguluyorlar ki, ateşe benzinle müdahale edilmiş gibi terör hadiseleri alevleniyor. Meselâ, Amerika, 11 Eylül 2001’deki “İkiz Kule” saldırıları sonrasında neredeyse bütün Müslümanlara ‘potansiyel suçlu’ muamelesi yaptı. Uyguladıkları yanlış politikalar sebebiyle daha fazla kişinin terörize olmasına zemin hazırladılar. Aynı şekilde “Ya bizdensiniz, ya da düşmanlardan” diyerek ortada kimseyi bırakmadılar. Aradan yıllar geçince, yanlış yaptılarını anlamış görünüyorlar. 

Nitekim, bu yöndeki itiraflardan biri de 2016’daki ABD Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olmak için yarışan Kentucky Senatörü Rand Paul’dan gelmiş. Kentucky Senatörü Rand Paul, keskin bir çıkış yaparak terör örgütü IŞİD’in ortaya çıkmasında kendi partisindeki ‘şahinlerin’ rolü olduğunu söylemiş. (Hürriyet, 29 Mayıs 2015)

Haberde, şöyle bir bilgi daha var ki bu da umut verici: Cumhuriyetçilerin genel çizgilerinden farklı bir portre çizen Rand Paul, ABD’nin yurtdışında daha az askerî müdahalede bulunmasını, yabancı hükümetlere daha az malî yardım yapmasını savunuyor. Paul, İnsansız Hava Aracı saldırılarına ve Amerikan istihbarat servisi NSA’ya geniş dinleme hakkı veren yasaya karşı muhalif bir duruşa sahip. Rand Paul, ABD’nin Suriye’ye yönelik askerî operasyon yapmasına da karşı çıkarak yine partisindeki birçok isimden ayrılmıştı. Rand Paul, Cumhuriyetçi Parti’den aday adaylığını açıklayan 26 kişiden biri.

Görünüşte dünya barışını temin için kurulan Birleşmiş Milletler’in de etkisiz kalması, biraz da bu sebeple değil mi? Her isteyene silâh satan ya da silâh satmak ve savaş çıkaran ifsat komiteleri, doğrudan ve dolaylı olarak teröre destek vermiş olmuyor mu? Aynı şekilde, devam eden adaletsizlik teröre zemin hazırlamış olmuyor mu?

Amerika’da başkanlık için adaylığa soyunan bir senatörün bu gerçeği görmüş olması hayra alâmettir. Böyle düşünen yöneticilerin sayıları arttığı ölçüde terör örgütleri zemin bulamaz ve dünya barış yolunda ilerler. 

İçeride ve dışarıda terör örgütlerinin taraftar bulamaması, adalet sisteminin tesisi ile mümkündür. Asya münafıkları ve Avrupa’nın dessas zalimleri; Müslümanların elindeki imkânları çalmaktan vazgeçtiği ölçüde terör hadiseleri de sona erer. “Tavşana kaç, tazıya tut” taktiği uygulayan ve görünüşte kâr eden münafık politikalarla dünya barışı temin edilmez. 

Bütün dünya ülkeleri, samimî olarak teröre hayır demeli ve bunu icraatlarıyla ortaya koymalı. Terörü besleyen politikalar ortaya koyanların, neticelerden şikâyet etmeye hakları olmaz, vesselâm.