Geçen yılı, ‘önümüzdeki aylarda terör tırmanacak’ tahminleri ve yorumları dinleyerek geçirdik.
Hemen her uzman, yaz aylarında terörün tırmanabileceğini söyledi. Maalesef, yaz aylarında değilse de kış aylarında terör tırmandı ve ülkemiz acılar ve sancılarla sarsıldı.
Önümüz yaz ve kanlı terör eylemlerinin daha da artabileceği tahminleri yapılıyor. Terörün sona ermesi için herkesin üzerine vazifeler düşüyor, ama en büyük vazife idarecilerin omuzunda. Onlar gerektiğinde zehir içseler bile, ‘kızılcık şerbeti içtik’ demeli ve terörü besleyen sebepleri ortadan kaldırmalı.
Çoğu zaman ifade edildiği üzere terörün devre dışı kalması, doğru teşhise ve doğru tedaviye bağlı. Türkiye’yi idare edenlerin bunu yapabildiğini söylemek kolay değil. Doğru teşhis ve doğru tedavi yapılabilmiş olsaydı bugün yine terörü konuşmak mecburiyetinde kalır mıydık?
Türkiye Âlimler Birliği de farklı ifadelerle de olsa teröre doğru teşhis konulması icap ettiğini belirtmiş.
Ankara’da yaşanan terör saldırısı sonrası yapılan bu açıklamayı, Taksim, İstiklâl Caddesi’nde meydana gelen terör saldırısı sonrası yapılmış gibi de okuyabiliriz. Bütün terör olaylarının şiddetle kınanması ve saldırıyı gerçekleştirenlerin hak ettikleri cezayı almaları istenen açıklamada, terörün bir hak arama yolu olmadığına işaret edilmiş.
Açıklamada, şu ifadeler de yer almış: “Terör bir cihad da değildir. İslâm savaşta bile kadınların, çocukların, yaşlıların, ibadete çekilmiş din adamlarının öldürülmesini yasaklar. Bu tür olayların her kesimiyle halkımızın kardeş olduğunu ve kardeşçe yaşama arzusunu yeniden pekiştirme iradesi göstermeye başladığı bugünlerde artıyor olması, bunun bir emperyalist kışkırtma ve dış destek sonucu yerli taşeronlara yaptırıldığı kanaatini güçlendirmektedir. Bu itibarla, bir ümmet ve vahdet şuuru içerisinde bütün milletimizin ve âlimlerimizin, nereden gelirse gelsin birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi hedef alan böyle vahşi ve insanlık dışı eylemleri hep birlikte lânetlemesini ve her vesile ile bunlara karşı çıkılmasını bekliyoruz.” (AA, 17 Mart 2016)
Terör, çok değişik libaslarla, elbiselerle, bahanelerle ortaya çıkar ve çıkıyor. Bazıları bunu ‘hak arama yolu’ olarak görür. Hakikate ne kadar ters bir değerlendirme. Canlı ya da cansız bombaların sebep olduğu cinayetlerde ekseriyetle masumların zarar gördüğünü ‘eylemci’ler de görmüyor mu? Ankara’da ya da İstanbul, İstiklâl Caddesi’nde patlatılan bombalar ve sonrasını düşünelim. Terörün bedelini çocuklar, yaşlılar, ‘masum’lar ödemek durumunda kalmadı mı?
Bu bakımdan, “bir ümmet ve vahdet şuuru içerisinde bütün milletimizin ve âlimlerimizin, nereden gelirse gelsin” teröre ve teröristlere karşı durması, itiraz etmesi çok önemli. Bunlar aynı zamanda idarecilere de bir çağrıdır. Onlar da teröre doğru teşhis koymak mecburiyetindedirler. Sadece kızgın sözlerle, vaadlerle terörün kökünün kazınmasının kolay olmayacağı artık görülmeli.
İnşallah teröre ve teröristlere hep birlikte itiraz edeceğiz ve ‘bataklığın’ kuruduğuna şahit olacağız. Niçin dünya başkaları için terakki/yükselme yeri olsun da bizim için ‘karanlık’ olsun?