Eğitim sistemini iyileştirmeyi hedef alan yeni kararlar alındığı Başbakan tarafından duyuruldu. Buna göre 2019 yılının sonuna kadar ikili eğitime son verileceği ve okula giden öğrencilerin sabahtan akşama kadar orada kalacağı bir uygulamaya geçileceği ifade edildi.
Türkiye’yi idare edenler de farkındadır ki eğitim meselesi ülkemizin en önemli dertlerinden biridir. Avrupa’daki bazı ülkelerin nüfusundan daha fazla gence ve öğrenciye sahip bir ülkeyiz. Hatta öğretmen sayımız bazı ülkelerin nüfusundan daha fazla. Bu, çok iyi değerlendirilmesi gereken bir imkân. Sahip olduğumuz genç nüfus ve öğrenci sayısı iyi değerlendirilemediği zaman yük bile olabilir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2015–2016 Eğitim Öğretim Yılı İstatistik Raporu’na göre bazı rakamlar şöyle:
Türkiye genelinde 17 milyon 588 bin 958 öğrenci var. Bu öğrencilere, 61 bin 2013 okulda, 651 bin 828 derslikte eğitim veriliyor. Ülke genelinde 17 milyon öğrencinin yaklaşık 6 milyon 700 binine ikili eğitim veriliyor. Son 14 yılda 230 bin derslik yapan MEB’in, tekli eğitime geçmek için her yıl en az 25 bin yeni dersliği eğitime kazandırması gerekecek. Böylece 3 yılda en az 80 bin derslik yapılmış olacak. İkili eğitimin bitirilmesi için sınıf mevcudu ortalaması 28 olarak göz önüne alındığında, yaklaşık 3 bin yeni okul gerekiyor. (Hürriyet, 5 Eylül 2016)
Her fırsatta ifade etmeye çalışılan bir meseleyi tekrar hatırlatalım: Eğitim sistemi bakımından okul sayısı çok önemli olmakla birlikte tek başına çare değildir. Sistemin temelinde okullarda okutulan kitapların muhtevası ve öğretmenlerin iyi eğitilmiş olması yatar. Donanımlı, bilgili ve ihlâslı öğretmenlerle çadırda dahi olsa kaliteli eğitim vermek mümkündür. Aksine; öğrenciye sahip çıkamayan, saat ve gün dolduran bir eğitimci beş yıldızlı okul binaları ve 10 kişilik sınıflarda dahi olsa faydalı olamaz.
Gelelim ikili eğitim sisteminden tekli eğitim sitemine geçiş hedefine. Prensip olarak daha rahat sınıf ve yeni okulların olması eğitim için elbette faydalıdır. Fakat kitapların muhtevası ve anlayış değişmeden iyi netice alınacağı düşünülmesin. Ayrıca bu vaatler acaba söz verildiği güne kadar yapılabilecek mi? MEB’in açıkladığı rakamlara göre 6 milyon öğrenci ikili eğitim sistemine göre okullara gidiyor. Bu da toplam öğrencinin 3’de biri nispetinde bir rakam. İnşallah vaatler tutulur ve bütün öğrenciler iyi şartlarda eğitim alır.
Eğitim sistemimizin dertlerinden biri de eşitsizliktir. Bir okulda 15 kişilik sınıflar varken, başka bir okulda 25, hatta daha fazla öğrenci bulunabiliyor. Ankara’daki eğitim kalitesi ile Van’daki ya da Yozgat’taki eğitim imkânları aynı mıdır? Bu noktadaki adaletsizliği sona erdirmeden kaliteli bir eğitim sistemi kurduğumuz düşünülmesin.
Yeteri kadar konuşulmayan bir mesele de, öğrencilerin okulda geçirdiği sürenin uzunluğu ya da kısalığının eğitim kalitesiyle olan etkisidir. Eğitim noktasında en önde olan ülkelerden Finlandiya, çocukları daha az süre okulda tutmakla övünüyor. Ayrıca okulda geçirilen saatlerin nasıl değerlendirildiği de çok önemli. Çocuklarımıza hayatın gerçekleriyle örtüşen kaliteli bir eğitim vermek/almak/istemek hepimizin hakkı değil mi? Eğitim sistemi hayatın bir parçası olmalı. Aksi her uygulama yanlış neticeler verir.