Ülkemizde çocukların, gençlerin ve bir bütün olarak ailenin tehlike ve tehdit altında olduğunu hepimizi biliyor ve görüyoruz.
Esasında Türkiye’yi idare edenler de ‘tehlike’nin farkında. Ancak çare noktasında gereken adımların atıldığını da söylemek mümkün değil.
İstanbul Aile Vakfı adına yapılan bir açıklamada aileler internet bağımlılığı konusunda uyarılmış. Vakıf Başkanı Üner Karabıyık, gençler arasında hızla yayılan internet bağımlılığının uyuşturucu kadar tehlikeli olduğunu söyleyip şöyle devam etmiş: “Özellikle (...) dijital platformlarda bu bağımlılığın daha fazla arttığını gözlemliyoruz. Gençlerin bu platformlarda uzun süre maruz kaldığı içerikler, ebeveynlerin yetersiz kontrolü ile birleştiğinde ciddi sonuçlara yol açıyor.” (AA, 10 Ekim 2024)
Dokuz Eylül Üniversitesinde yapılan bir yüksek lisans tezinin internet bağımlılığının aile ilişkileri üzerindeki olumsuz etkisini açıkça gösterdiğine dikkat çeken Karabıyık, “Araştırma, 2019 yılında İzmir’deki bir Anadolu Lisesi’nde 196 ergen ve ebeveynleri üzerinde gerçekleştirildi. Sonuçlar, ebeveynlerle kurulan sağlıklı ve güçlü ilişkilerin, ergenlerdeki internet bağımlılığını önemli ölçüde azalttığını ortaya koyuyor. (...) Araştırma, anne ve babayla ilişkisi zayıf olan ergenlerde internet bağımlılığı puanlarının arttığını gösteriyor. Özellikle erkek ve annesi lise mezunu olan ergenlerde internet bağımlılığı oranlarının daha yüksek olduğu tespit edilmiş. Bu bağımlılığın önlenmesinde aileler kilit bir rol oynuyor. Sağlıklı ebeveyn-ergen ilişkisi, internet bağımlılığını önleyici bir kalkan olarak işlev görüyor” değerlendirmesinde bulunmuş.
İnternet alışkanlığına karşı ‘aile’nin öne çıkması elbette önemlidir. Her türlü zararlı alışkanlığa karşı ailelerin kilit rol oynadığını çok sayıda uzman da ifade ediyor. Peki o halde ‘aile’yi nasıl muhafaza edebileceğiz? Mevcut halde sorumsuz medya anlayışı ile aile korunabilir mi ki dolaylı olarak çocuklar ve gençler de korunabilsin?
Uyarıların hepsi haklıdır. Ancak Türkiye’yi idare edenlerin bu uyarılara kulak vermediği de ortada. Ara sıra gündeme gelmiş olsa bile, TV’lerdeki ‘çirkin yayın’ların dolu dizgin devam etmesi büyük bir hata ve büyük bir ‘yanılgı’ değil mi? “Dünyayı kurtarma” iddiasıyla yola çıkan siyasetçiler, “aile”yi kaybettiklerini görmüyorlar mı? Bu kadar tepki ve itiraza rağmen, adını dahi anmaktan imtina edilmesi gereken programların her gün birbiriyle yarışması esas ve büyük tehkilelerden biri değil mi?
Haklı olarak internet vasıtalarındaki tehlikeye dikkat çekiliyor. Fakat en az onun kadar ve belki daha da tehlike olan TV yayınları niçin ‘eleştiri radarı’na girmesin? TV yayınları ile tahrip edilen ‘aile’ internet vasıtasıyla bataklığa çekilen çocuk ve gençlere el uzatabilir mi? Mevcut TV yayınları ile aileyi korumak ve kuvvetlendirmek mümkün mü?
TV’lerdeki çirkin yayınlara ses çıkarmayan “Türkiye idarecileri” dolaylı olarak ‘müstehcen yayıncı’ sayılmazlar mı?
Lütfen uzmanların ikazları dikkate alınsın ve her türlü çirkinliğe karşı birlikte mücadele edilsin...