Kim tarafından yapılırsa yapılsın, Suriye’nin içerisine sürüklendiği durum, şehirlerinin yıllardan beri bombalanması, milletin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale gelmesi kabul edilemez büyük bir insanî problemdir.
Suriye söz konusu olduğunda karşımızdaki tablo tam anlamıyla “Filler dövüşür, çayırlar ezilir” durumudur. Bir taraftan Rusya, bir taraftan rejim, diğer taraftan Amerika, öte yandan muhalifler birbiriyle mücadele ederken ekseriyetle masumlar zarar görüyor. Neredeyse ülkede yaşayan insanların yarısı evini terk etmek durumunda kaldı ve komşu ülkelere dağıldı.
İnsanî noktadan yapılacak ilk iş, bu savaşın hemen, yarına kalmadan sona erdirilmesi için adım atmak olmalıdır. Taraflar görüşme masasına oturmuş olsalar da işin ağırdan alındığı ve faturayı çocuklar, kadınlar ve mağdurların ödediği görülüyor.
Her defasında ifade edilmeye çalışıldığı üzere Birleşmiş Milletler ve İslâm ülkelerinin de bu tablodan dolayı sorumlulukları vardır. İslâm ülkelerini temsil eden İslâm İşbirliği Teşkiâtı (İİT) mutlaka çok daha aktif olmak ve bu yarayı sarmak durumundadır. Kimse, hele hele İslâm dünyası “Bize ne!” diyecek durumda değil.
Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonunun, 21 Temmuz-22 Aralık 2016 tarihlerinde Halep’teki insan hakları ihlâlleri iddiaları üzerine yapılan soruşturmaları ihtiva eden raporu açıklandı. Ancak rapor büyük bir sessizlikle ve ilgisizlikle karşılandı.
Komisyon Başkanı Paulo Sergio Pinheiro, BM Cenevre Ofisi’nde rapora ilişkin düzenlediği basın toplantısında, Halep’te yaşanan iç savaşta sivillerin savaş suçuna kurban gittiğini söylemiş. Pinheiro, “Yaklaşık 5 aylık kuşatma boyunca rejim ve Rusya hava kuvvetlerinin aralıksız hava saldırıları sonucu Halep’in doğusunda birçok sivil vefat etti. Hastaneler, okullar ve pazar yerleri moloz yığını haline döndü” diye konuşmuş.
BM Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Üyesi Carla del Ponte de savaş suçlularının uluslar arası mahkemelerde yargılanmasıyla ilgili bir soru üzerine, “Suriye’de gördüğümüz şiddeti Ruanda ve Balkanlar’da bile görmedik. Bu çok büyük bir trajedi. Halen yaşananlar inanılmaz. Evet, adalet kesinlikle yerini bulmalı” ifadesini kullanmış.
Suriye’deki kavga, kargaşa ve savaş için çok şey söylendi, ama Ruanda ve Balkanlar’da [Srebrenitsa, Bosna] yaşanan vahşetten daha beter olduğu tesbiti belki de ilk defa yapılıyor. Ruanda’daki katliâmlardan sonra “Otel Ruanda” adıyla film yapılmış ve ancak bu şekilde yaşananlar dünyaya anlatılabilmişti. Acaba dünya ‘yönetmenler’in Suriye için de benzer ‘film’ler yapmasını mı bekliyor?
Bosna-Hersek’de yaşanan katliâmların üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti ve hâlâ yaralar sarılabilmiş değil. Suriye yarasını sarmak için de çeyrek ya da yarım asır mı geçmesi gerekecek?
Kimin elinde bir imkân varsa başta Suriye olmak üzere masumların bedel ödemesine mani olmak için kullanmalı. Kavli, sözlü duâlar; fiilî adımlarla, icraatlarla da desteklenmeli.
Silâh tüccarlarının, menfaat şebekelerinin insanlığı Suriye’de öldürmesine seyirci kalınmasın.