Suriye’de yaşanan ‘iç savaş’ın yansımaları ve ağır faturası, daha uzun yıllar ödenecek gibi görünüyor.
Elbette bu fatura sadece Suriye’de yaşayanların ödeyeceği bir fatura değil. Aksine, dünyanın ödeyeceği bir faturadan bahsetmek mümkün.
Komşumuz olması bakımından Suriye’de yaşananlar en çok ülkemizi etkiledi ve etkiliyor. Eski defterleri karıştırmak belki faydasız, ama Türkiye’yi idare edenlerin Suriye krizini idare edemediklerini de görmek icap eder. Kısaca hatırlamak gerekirse, bu krizin 3 hafta, bilemediniz 3 ay süreceğini; sonrasında Suriye’nin sıkıntılarını geride bırakacağı söylendi. ‘Kavga’nın başladığı ilk günlerde, Suriye’de bir ‘iç savaş’ın çıkacağı, milyonlarca insanın mağdur, mülteci ve muhacir olacağına ihtimal verilmemişti.
Dünyanın karşı karşıya kaldığı Suriye tablosu gerçekten vahim. Papa Francesco bir beyanında, Suriye ve Irak’ta yaşananların, son yıllarda meydana gelmiş, özellikle fakirler, kadınlar, çocuklar ve yaşlıları etkileyen en ağır insanî dramlardan biri olduğunu dile getirmiş. Evet, Suriye’de yaşananların ‘en ağır insanî dram’ olduğu noktasında ittifak var.
Her savaşta olduğu gibi önce Suriye’de de önce ‘gerçek’ler öldü. Onlarca ‘ekip’ birbiriyle savaşıyor ve ülkede gerçekten neler yaşandığını bilmek mümkün olmuyor. Düşünün ki dünya kamuoyunu yanıltmak için yeni bir terör örgütü bile piyasaya sürüldü! Muhtemelen Suriye savaşı sona erdiğinde bugün için dehşet saçan bu ‘özel’ örgütten iz de kalmayacak. Daha önceki ‘özel’ örgütlerde olduğu gibi.
Suriye’de yaşananların rakamlara yansıması da dehşetli. Milyonlarca insan muhacir oldu. Sadece denizde botlarının batması neticesinde boğularak can veren göçmen sayısının 2500 ile 3500 civarında olduğu ifade ediliyor. Suriye şehirlerinden gelen görüntüler, yaşanan dehşeti anlamak için yeterli. Tam olarak neler yaşandığı belki ‘savaş’ sona erdiğinde anlaşılacak. Neticede Müslüman bir ülke dünyanın gözleri önünde can çekişiyor ve ‘hür dünya’ film izler gibi bakmayı tercih etmiş...
“Suriye süreci”nde en çok kaybedenlerden biri de Arap ve İslâm dünyası oldu. İslâm dünyasının başka pek çok problemi olduğunun farkındayız. Ancak bu durum, Suriye konusundaki ilgisizliğini izah etmeye yetmez. Bilhassa Arap dünyası üzerine düşeni yapmış değil. Kendi ülkelerine muhacirleri kabul etmemiş olmaları bir şekilde izah edilse bile, hangi ülkede olursa olsun, muhacirlerin maddî ihtiyaçlarını karşılama cihetine gidemezler miydi? Meselâ, “Biz değişik sebeplerle mültecileri kendi ülkemize kabul edemiyoruz, ama kabul edilen ülkelerdeki maddî ihtiyaçlarını biz karşılıyoruz” diyemezler miydi?
Demeleri gerekirdi, ama görebildiğimiz kadarıyla diyemediler. Kamuoyuna açıklamadan böyle bir ‘hizmet’ yapmış olma ihtimalleri de var, ama bilemiyoruz.
Mısırlı gazeteci Fehmi Hüveydi de “Arap Birliği, sürecin en büyük kaybedeni oldu. (...) Arap sivil toplumu ve elitlerinin de süreçte yer almamaları ise daha da şaşırtıcı. Gazetelerde mültecilere destek veren, bağışta bulunan ünlü isimlere ilişkin haberlerde hiçbir Arap’ın adı geçmiyor. Bunun tek istisnası, Bayern Münih ile oynayacağı maçın gelirini mültecilere tahsis eden Mısır’ın El Ehli takımı ile mülteciler için Akdeniz’de bir ada satın almak istediğini açıklayan iş adamı Necip Saveyrs oldu” demiş. (Al Jazeera Türk)
Suriye sürecinin asıl kazananı ise, nerede olursa olsun mağdurlara, mültecilere, muhacirlere kucak açanlar oldu ve olmaya devam edecek.