Dokuz gün boyunca uygulanan sokağa çıkma yasağının sona ermesi üzerine Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki ağır tablo da gün yüzüne çıktı.
Diyarbakır’ın dört merkez ilçesinden biri olan Sur, son zamanlarda terör örgütünün sebep olduğu bir yıkıma şahit oldu. Camiler yandı, evler tahrip oldu ve ilçede yaşayanlar göç etmeye başladı. Fotoğrafların, ilçede yaşananları ne ölçüde yansıttığı tartışılır; ama bu tablo bile durumun vahametini ortaya koyuyor.
Sur, Dıyarbakır’ın ‘merkez’i sayılır. İlçede çok sayıda tarihî cami de var. Diyarbakır aynı zamanda bir ‘sahabe şehri’dir. Hz. Süleyman Camii ve içinde bulunan 27 sahabe makberleri, Anadolu’nun en eski ve ilk ibadete açılan ve İslâm dünyasında beşinci Harem-i Şerif olarak isimlendirilen Diyarbakır Ulu Camiyi de yine bu ilçededir. Böyle bir ilçenin terörle birlikte hatırlanması başlı başına bir çelişkidir. Ve bu ilçedeki bazı camilerin yakılması ve meydana gelen diğer yıkımlar, tarif edilmez bir acı ve hüzün kaynağı olmuştur.
Sur ilçesinde bulunan ve bombalanma neticesinde çıkan yangınla kullanılamaz hâle gelen ilk Osmanlı eseri Fatihpaşa Camii’nin hâlini gören ne der? Fotoğraflara bakılırsa cami ayakta kalmış, ama hükmen yıkılmıştan da beter durumda. Yanmayan hiçbir şey kalmamış. Camiden çekilen fotoğraflar, ‘savaş’ta bile ancak bu kadar tahrip olabileceğini fısıldıyor.
Tahrip olan sadece camiler değil. İlçeden gelen fotoğraflar bazı evlerin de aynı akibete uğradığını gösteriyor. Nasıl ifade etmek lâzım bilmiyorum, ama ortada çok ciddî bir durum, dert ve problem var. Delik deşik olan duvarlar bize bir şeyler anlatmalı değil mi? Bu yıkıma sebep olanların bertaraf edilmesi icâb etmez mi?
Başka bir yara da, sokağa çıkma yasağının sona ermesiyle birlikte ilçede yaşayanların başka yerlere göç etmeye başlamasıdır. “Ateş düştüğü yeri yakar” misali, bu hadiselere kulak tıkayarak bir yere varamayız. Sur’dan gelen haberlere göre, ilçede evi olduğu hâlde başka yere taşınıp kiracı olanlar var. Benzer bir durumu İstanbul ya da başka bir il ya da ilçe için düşünelim. Eviniz var ve bu ev oturulamaz hale geldi. Neticede taşınmak, kiracı olmak durumunda kaldınız Böyle bir tablo karşısında elinizden tutan olmasa, derdinizle dertlenenler çıkmasa ne yaparsınız? Allah muhafaza...
Terör belâsının nasıl derin yaralara sebep olduğu bu vesile ile bir defa daha görüldü. Aklı başında herkes bu yangını söndürmek için ‘su’ taşımalı. Bu yangın devam ettiği müddetçe, başka il ve ilçelerde yaşayanlar da huzuru bulamaz. El birliği ile bu yangını söndürmek durumundayız. Komşu ülkelerdeki ‘yangın’ların sönmesini arzu ederken, aynı apartmanda yaşadığımız komşu evlerdeki yangına ilgisiz kalabilir miyiz?
İktidarından muhalefete, tüccarından ihracatçısına kadar herkes ve hepimiz devam eden terör yangınını söndürmek için gayret göstermeliyiz. Yangını alevlendirmek isteyenlere fırsat vermemek de yine hepimizin vazifesi.
Bazı yöneticiler yaşanan hadiseleri görmek ve göstermek istemiyor. Görmeyerek ve göstermeyerek bu yangın sönecek olsa, hepimiz gözümüzü kapatırdık. Ne var ki biz gözlerimizi kapatsak da yangın devam edebilir.
Bu yangını söndürelim ve ‘Sur’ların yıkılmasına müsaade etmeyelim. Duâlarımız bunun için olsun.