Geçen günlerde İstanbul Ümraniye’de yaşanan bir olay, infaz sisteminin işleyişi konusunda tartışmalara yol açtı. 26 suç kaydı bulunan birinin dışarıda serbest dolaşıyor olması tepkilere sebep oldu.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Altınbaş Üniversitesi’nden Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Hasan Sınar, şöyle demiş: “Ceza yasasında suçların karşılığı olarak belirlenen yaptırımların hiçbir bilimsel temele dayanmaksızın popülist bir yaklaşımla belirlenmesi ve bu cezaların sonucu hapishane kapasitesinin yetersiz kalması üzerine şartlı tahliye ve denetimli serbestlik uygulamalarının devreye sokulması, bugün yaşadığımız kaosu doğurdu. Bu kaosun sona erdirilmesi ancak akla ve bilime uygun çağdaş bir ceza adaleti sisteminin hayata geçebilmesi ile mümkün olabilir. Bunun için önce ceza yasasındaki yaptırımların gerçekçi bir biçimde yeniden ele alınması sonra da caydırıcılığı sağlayacak şekilde hapis cezasında öngörülen miktarın kesin olarak infaz edilmesi gerekir. Bugünkü anlayışı tümüyle terk etmek zorundayız. Kimsenin ne kadar sabıka kaydı var bilmiyoruz o yüzden trafikte bile birileriyle tartışırken iki kez düşünmekte fayda var. Bunun gibi bir sürü kriminal tip aramızda dolaşıyor.” (Üniversitenin 25 Eylül 2024 tarihli Basın Bülteni)
Keşke hiç suç işlenmese ve keşke hapishaneler hep boş kalsa. “Türkiye ve dünya gerçekleri” buna uygun olmadığına göre suç işleyenlerin adil bir şekilde cezalarını çekmeleri icap eder. Elbette en önemli mesele adaletin hassas tartması ve cezaların da adil olmasıdır. Yoksa ‘kız kaçırana’ idam, ‘cinayet işleyene’ kınama cezası verilmez. Ayrıca başka pek çok meselede olduğu gibi bu meselede de “Amerika’yı yeniden keşif” gerekmez. Hem Türkiye’nin hem de dünyanın ortaya koyduğu bir tecrübe vardır. Hangi kanunlar suçları engellemede fayda veriyorsa ve bir şekilde işlenen suçlara da ‘adil cezalar’ hangi ülkelerde veriliyorsa bunlardan örnek almak icap etmez mi?
Esasında doğrudan ilgisi olmadığı akla gelse bile iyi bir adalet sistemi için önce “iyi bir eğitim sistemi” ve hatta daha da önce “iyi bir aile sistemi” kurmak icap eder. “İyi bir aile sistemi” kurabilmiş ülkeler bir adım sonra “îyi bir eğitim sistemi” de kurabilir. Ve bu iyi sistemler başta çocukların ve gençlerin ‘kötü yol’lara düşmesine ve dolayısı ile suç işlemelerine engel olmuş olurlar. Böylece uzun dönemde suç işleyenler azalacağı için insanları hapishanelere doldurmak da icap etmez.
Tabii ki bunları yapmak uzun soluklu ‘yatırımlar’dır ve idareciler daha çok ‘kısa dönemli plan’lar yaptıkları için böyle meselelere zaman ayıramazlar. Neticede hapishanelerin dolduğu, suçluların sokakta gezdiği bir memleket haline gelinir. Maalesef şimdi olduğu gibi... Haydi, uzmanlar ve ehil olanlar bir araya gelsin ve bu derde acil bir çare bulsun!