Daha önce değişik vesilelerle duymuş olduğunuzu tahmin ettiğimiz gerçek bir hadiseden bahsedilir.
Anlatıldığına göre Japonya İkinci Dünya Savaşı’nda yenildiğinde dönemin imparatoru milleti toplar ve bir konuşma yapar. Konuşmada özetle başkalarını değil kendisini suçlar ve “Suçlu benim!” der. Konuşmayı dinleyen Japon halkı bu ‘özre’ karşılık “Hayır, suçlu biziz!” diye haykırır. Ve neticede belki de o kunuşma bir vesile olur ve Japon teknolojisi ortaya çıkar.
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’da yaşananlara bakıp, İslâm âleminin “Suçlu biziz!” demesi icap etmez mi? İsrail, akla ve hayale gelmedik adımlar atarak Filistinlileri mağdur etmesinin yanında İslâm âlemine de meydan okumuş oluyor. Cuma günü (14 Temmuz 2017) yaşanan hadiselerden sonra Mescid-i Aksa kapatıldı ve 1969’dan bu yana ilk defa Cuma namazı kılınamadı. Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılmak bilhassa Filistinliler için çok önemli. Bazı tarihlerde yüzbinden fazla Müslüman burada namaz kılıyor. Ve bazı yorumlara göre İsrail’in bu kapatmaları alışkanlık haline getirmesinden bahsediliyor ki bu durum büyük bir krizin kapıda olduğu anlamına gelir.
İsrail’in attığı bu yanlış adıma haklı ve doğru itirazlar dile getiriliyor, ama yetmez. Meselâ, Arap Birliği’nden yapılan yazılı açıklamada, İsrail’in Aksa’yı ibadete kapatmasının bölgede şiddet ve terörü besleyeceği ayrıca barış ihtimallerini ortadan kaldıracağı uyarısında bulunulmuş.
Filistin Ulusal Konseyi’nin tesbiti ise şöyle: “Mescid-i Aksa’nın ibadete kapatılması son derece tehlikeli bir suç. Bu, Filistin halkının, Müslümanların ve Hıristiyanların hakkına ve kutsalına açıkça saldırıdır.”
İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT), da Arap Birliği ve bütün İslâm âleminden Mescid-i Aksa’yı korumaları ve işgale son vermeleri talep ederken Mısır’daki Ezher Üniversitesinden yapılan açıklamada uluslar arası topluma Mescid-i Aksa’nın ibadete açılması için İsrail’e baskı yapma çağrısı tekrarlanmış.
Belki de en dikkat çekici açıklamaya Dünya Müslüman Âlimler Birliği imza atmış. Mescid-i Aksa’nın İsrail tarafından ibadete kapatılmasını “suç” olarak tarif eden birlik açıklamasında “Ümmet bu halde olmasaydı, işgalci düşmanla saf tutan bazı siyasiler olmasaydı siyonistler bu suçu işlemeye cesaret edemezdi” demiş.
Evet asıl soru budur: İslâm âlemi bu halde olmasaydı, ilâve olarak işgalci düşmanla saf tutan bazı siyasiler olmasaydı İsrail yönetimi bu suçu işlemeye cesaret edebilir miydi?
Filistin ve İslâm dünyası Mescid-i Aksa konusunda haklıdır ve bu hakkını uluslar arası kuruluşlara da kabul ettirebilir. Bunun için herkese ve tabiî ki Türkiye’ye de çok önemli işler düşüyor. Her defasında ifade etemeye çalışıldığı üzere kızgınlıkla değil, akılla, diplomasi yoluyla bu haklılık bütün dünyaya anlatılabilir ve anlatılmalıdır. Elbette sözlü tepkiler, açıklamalar ve tesbitler de yapılmalıdır, ama asıl olan masa başında haklılığı ortaya koyabilmektir.
Türkiye’nin bu yaşananları görmezden gelme imkânı yoktur. Elbette Filistin’de yaşayanlara da zarar vermeyecek haklı bir tavır ortaya konulmalı ve İsrail’in yaptığının yüzde yüz yanlış olduğu bütün dünyaya anlatılmalı. Dış politika üzerine miting meydanlarından yüksek sesle konuşmak insanların hoşuna gitse de tavsiyemiz diplomasi yoluyla konuşmak olmalıdır.
“Suç bizimdir” diyerek mümkün olan her türlü diplomatik adım atılmalı. Mescid-i Aksa her türlü işgalden kurtarılmalıdır. Bir gün için değil, her gün için.