Kurulan sistem, sağlam temeller üzerinde yükselmediği için her taraftan şikâyet sesleri geliyor.
Eğitim, gençlik, aile, ekonomi ve sosyal meselelerin yanında belki de çoğumuzun aklına gelmeyen, işlerin aksamadığını düşündüğümüz spor camiası da aslında çok dertli.
Bülent Ecevit’in Başbakanlığında kurulan 56 ve 57. Hükümette, Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yürüten Fikret Ünlü, gazetemizde yayınlanan röportajda spor camiasının sıkıntılarını dile getirmiş. Ünlü’nün bazı tesbitleri, Türkiye’deki her camianın ortak sıkıntıları olduğunu gösteriyor.
Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Fikret Ünlü, “(Spordaki) Başarısızlığın ardında hangi nedenler yatıyor?” sorusuna şu cevabı vermiş: “Ben hep şunu söylüyorum. Yönetim hatası var. Bütün mesele bu. Bu kadar büyük bir gençlik potansiyeli var. 20 milyonun üzerinde sporcu potansiyeli olan bir ülke. 61 tane sporcu federasyonu var. 50’nin üzerinde beden eğitimi ve spor yüksek okulu var. Buralarda görevli binlerce spor uzmanı ve eğitim görevlisi var. Ve, yetiştirdiğimiz binlerce dışarıda bekleyen boş beden eğitimi öğretmeni ve spor uzmanı var. Peki kardeşim, bu kadar büyük potansiyeli neden harekete geçiremiyoruz biz. Kaç tane ülkenin toplam nüfusuna eşit gençlik potansiyelim var. Sporcu olabilecek potansiyel var.” (Konuşan: Erol Doyuran, Yeni Asya, 4 Şubat 2015)
Ünlü, yapılan hataları da şöyle sıralamış: “Hangi kademede olursa olsun, bir kere memurlaşmış bir bürokratik yapı var. Dünyaya kapalı. Okunmuyor, ilgilenilmiyor, gidilmiyor, gezilmiyor, görülmüyor. Böyle bir sistem içerisinde haklı olarak uzman olarak aldığınız insanlar 20 yıl sonra genel müdür vekili, genel müdür yardımcısı olarak emekli olup, ayrılıp gidiyorlar. Bilgi paylaşımı ihtiyacı yok. Biz üç ay arayla üniversitelerde bilgi paylaşım projesi adı altında toplantılar yapardık. Bilgi oralarda. Antrenörler, spor yazarları ve öğretim üyeleri geliyordu. Her kademedeki spor adamı gelip, projelerini anlatıyor, fikirlerini söylüyordu. Böylece oradaki bilgi paylaşılıyordu. Şimdi bu bilgi alışverişi yok.”
Spor kulüplerinin borç içinde yüzmesi ile ilgili olarak da Ünlü şöyle demiş: “Bunları yönetecek, derleyip toparlayacak insan kalitesine ihtiyaç var. Onu da arayıp, bulacaksın. Her kademede böyle. Giderek sponsorlar uzaklaşıyor. Kulüp başkanları geldiklerine pişman oluyorlar. Yığınla borç yükü ve altında vergisiyle derken geldiğine pişman ediyorsun yani. Bir de sahada galip gelemezse hakaret işitiyor. Seyirci gidiyor, tribünler boşalıyor. Devasa statlar da yapıyorsun, statlar boşalıyor. Böyle giderse tümden boşalır.”
“Futbolda 14 yabancı kuralı” da ayrı bir tartışma konusu. Ünlü, bu kararla yerli oyuncuların önünün kesildiği tesbitine katılıyor ve şöyle diyor: “Rekabet olacakmış. Nasıl olacak? Çocuk nereden gelip de onunla yarışacak. Altyapıya önem ver. 20 milyon gibi bir sporcu potansiyeli olan bir ülke, oralara yönel. (Geçen gün) Futbolcularla sohbet ederken, adını vermeyeyim, içlerinden bir milli sporcumuz dedi ki, ‘Ben 14 yaşına kadar ayranla simiti yan yana görmedim’ dedi. Böyle bir fakir aileden geliyor. Demek ki, bu çocuğu 9-10 yaşında ele alabilseydin, yeteneğini tespit edip bir beden eğitimi öğretmeni onun beslenmesiyle, eğitimiyle, ulaşımıyla, ailesinin sorunlarıyla ilgilenseydi o sporcu eminim bir Messi, bir Ronaldo olur çıkardı.”
Prensip olarak gençlerin ve çocuklarımızın ölçüsüz şekilde fotbola teşvik edilmesine itirazımız var. Bu itirazları dinleyen olmadığını da biliyoruz. Madem bu teşvik var, bari kurallara uygun olsun. Anlaşılan, başka konularda Türkiye’nin önünü tıkayan zihniyet sporda da aktif!