Türkiye’nin en kalabalık şehri olan İstanbul’un belki yüz tane derdi vardır, ama bu dertlerin arasında ‘Büyük bir opera binası olmaması’ her halde yer almaz. Velev ki yer alsa, her halde ‘acil ihtiyaç listesi’nin en sonunda yer alabilir.
İstanbul’un en çok tartışılan yerlerinden biri de Taksim Meydanı’dır. Geçmiş yıllarda büyük toplantı ve mitingler bu meydanda yapılırdı. Sonra güvenlik endişesiyle bu meydan miting ve yürüyüşlere kapatıldı.
Şehrin merkezi olması bakımından böyle bir karar alınması makul görüldü. Ancak meydan tartışması bitmedi.
Taksim’de bulunan ve 1946 yılında temeli atılan AKM, 1969 yılında İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmet vermeye başlamış. 1970 yılında çıkan yangın sonrası kullanılamaz hale gelen bu bina, tadilatların ardından 1978 yılında yeniden hizmete açılmış. Bugün de tartışılan aynı bina Mayıs 2008’de tadilat dolayısıyla kapatılmış durumda. İşte bu bina şimdi yıkılıp yerine büyük bir opera binası yapılacakmış.
Binanın yıkılmasına başka gerekçelerde karşı çıkanlar olabilir. İşin bu yönü milleti pek de ilgilendirmiyor.
Asıl, yıkılacak olan bu binanın yerine ne yapılacağıdır. Büyük ve özel bir toplantı ile yapılan açıklamaya göre buraya 2.500 kişilik bir opera binası yapılacak.
Eğer bir reyim varsa böyle bir opera binasının yapılmasına itiraz yönünde kullanıyorum. Ayrıca şunu da sormak icap eder ki, İstanbul’da yaşayanlardan böyle bir talep geldi mi? Burada böyle bir opera binası yapılması fikri kime soruldu? Vatandaş böyle bir şey istiyor mu?
Hem, milletin istediği pek çok şey varken onları yapmayıp hiç gündemde olmayan bir meseleyi gündeme taşımak ve bunu da kavga meselesi yapmak doğru mudur? Eski binanın yıkılması ya da yıkılmaması milleti çok ilgilendirdiği kanaatinde değiliz. Ama yeni bir israf örneğinin konulması, hele hele bunun bir opera binası olması da hiç doğru değil. Türkiye’yi idare edenler bu hususta kesin kararlı olduklarını ilân etmiş durumdalar. Etki ve yetki onlarda, böyle bir bina yapabilirler, ama bu doğru bir iş yaptıkları anlamına gelmez.
Yeni AKM projesini yapacak olan mimarlık firmasının yetkilisi şöyle demiş: “Yeni yapılan bina, içindeki opera binası 2 bin 500 kişilik olacak, dünyanın en büyük operaları arasına girecek. Aynı zamanda 800 kişilik konser salonu, tiyatro salonu, oda tiyatrosu, kütüphaneler, kafeler ve restoranlar olacak. Bizim 365 gün kullanabileceğimiz bir bina olacak. Bir önemli şey daha var. Operalar genellikle zengin ailelerin gittiği bir yerdi. Ama artık operalar hepimizin gittiği, baleler hepimizin gittiği yer olmalı. Tüm cepheyi aynı zamanda içeride temsiller yapılırken burada çeşitli balelerin, operaların dışarıda gösterilmesi için büyük bir dev ekran haline getireceğiz.”
Bu arada, binada kütüphane de olacakmış. Keşke “dünyanın en büyük operaları arasına girecek” diye övünmek yerine, “dünyanın en büyük kütüphaneleri, kültür merkezleri arasına girecek” diye övünebileceğimiz binalar yapabilsek. Hem, “Atık operalar hepimizin gittiği, baleler hepimizin gittiği yer olmalı” beyanı kimi temsil eder? Bu beyanın altına kimler imza atar?
Soran yok, ama ‘rey’imizi izhar edelim: Biz opera binası istemedik...