Siyasetçilerin yoğun günler geçireceği yeni bir seçim dönemi başladı. Nasip olursa 1 Kasım 2015 Pazar günü sandıklar kurulacak ve millet bir defa daha siyasî tercihini beyan edecek.
7 Haziran’daki seçim neticeleri ile ilgili tartışmalar bitmeden yeni bir seçim sürecinin başlaması elbette arzu edilen bir durum değildi. Sebepler penceresinden bakıldığında 1 Kasım seçimlerinden de çok farklı bir netice beklenmiyor. Ancak seçime karar verenlerin de bir bildiği olduğunu akılda tutmak lâzım. Bile bile yanlışta ısrar ederler mi? Biz bilmiyoruz, ama muhtemelen onların bir bildiği vardır. Fakat bu ‘bildikleri’nin siyasî ahlâk dışı işler olmamasını umuyor ve diliyoruz.
Seçim döneminde çoğunlukla sabır sınırlarını zorlayan tartışmalar olur. Siyasî parti liderleri yanlış olduğunu bile bile gündemi geren konuşmalar yapar. Bu konuşmalar, partili taraftarlarca alkışlansa bile Türkiye siyasetine bir faydası yoktur. ‘Keskin sirke küpüne zarar’ misali, ağızdan çıkan sözleri kulaklar duymayınca bütün Türkiye bedel ödemek durumunda kalıyor.
Önceki seçimlerde olduğu gibi, önümüzdeki seçimler için de itidal, sabır, sakinlik ve kavgasız bir seçim çağrısı var. Siyasî hayatı takip eden uzmanlar, milletin kavga istemediğine dikkat çekiyor. İnşallah bu çağrılar karşılık bulur ve medeni ölçüler dairesinde cereyan eden bir seçim sürecine şahit oluruz.
Önümüzdeki seçim dönemi için en hayati adım, seçimin güvenliği ve tarafsızlığını temin etmek olmalı. Gerçi bu durum her seçim için geçerlidir, ama “7 Haziran’da seçmene baskı uygulandı” iddiaları söz konusu olduğuna göre 1 Kasım için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Seçim sürecinin güvenli olması kadar, şeffaf ve tarafsız olması gerektiği de tartışma dışıdır. Hem güvenlik, hem de şeffaf ve tarafsız bir süreç temin edilebilecek mi? Zor, ama olması gereken de bu.
Seçim meydanlarına çıkacak olan siyasetçiler bu noktaya özellikle dikkat çekmeli ve kendileri de bunun için çalışmalı. Yoksa siyasetçilerin birbirleriyle konuşmasını dahi engelleyecek şekilde şahsî tartışmalara girmesi, seçim propagandasını ‘kavga’ya çevirmesi hiç kimseye bir fayda sağlamaz.
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da, seçim hükümetinin Anayasa’ya göre en öncelikli görevinin “güvenilir, tarafsız seçim ortamı oluşturmak” olduğuna dikkat çekmiş ve şöyle demiş: “Herkesin daha dikkatli olması gereken bir dönemden geçiyoruz. Halk kavga istemiyor.”
İçerde ve dışarda bunca problem varken, siyasetçilerin ‘kavga’ etmesi zaten arzu edilen bir durum değil. Elbette muhalefet edilecek, iktidar ve rakip partiler, liderler ve adaylar eleştirilecek; ama bu eleştiriler hiçbir ‘kavga’ seviyesine çıkmamalı. Kavga ederek oylarını arttırdığını düşünen siyasetçiler varsa, uzun dönemde kaybedeceklerini de görmeli. Yarını düşünmeyen siyasetçi, gerçek anlamda siyasetçi de olamaz.
‘Yalan’ın revaç bulduğu siyaset meydanında ‘kavga’ ederek ayakta kalmaya çalışan bir anlayışın, uzun ömürlü olması mümkün değil. En başta Türkiye tarihi buna şahit.
Son kazananın milletimiz olması en büyük temennimizdir.