Ata sözü gibi kabul gören bir ‘özlü söz’ vardır: “İktidar her rejimde, muhalefet ise demokrasilerde olur.”
Dolayısı ile siyaseti ve siyasetçileri tenkid etmek, ‘siyaset düşmanları ve darbeci anlayışa mensup olanlar’ın ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Bu bakımdan ‘kötü siyasetçi’leri tenkid ederken, kurum olarak siyaseti eleştirirken dikkatli olmakta fayda vardır.
Siyasetin çirkin yüzüne rağmen onu yok sayamayız. Bunun yerine siyaseti, millete hizmet vesilesi ve vasıtası yapmak lazım. Başka maksatlarla bu işle meşgul olanların da zaman içerisinde tasfiye olması en büyük temennimizdir.
Böyle olmakla birlikte, günümüz siyasetinin iyice çirkinleştiğini de görmek durumundayız. Muhtemelen geçmiş yıllarda da ‘çirkin siyaset’ yapılmıştır, ama her geçen gün ve her geçen yıl daha iyiye gitmek gerekmez mi? “Geçmiş yıllarda da çirkinlikler oldu. O halde bugünkü çirkinlikleri de kabul edin, sineye çekin” denilemez, denilmemeli. Niçin dünya herkes için terakki, daha iyiye gidiş, ‘temiz siyaset devri’ olsun da bizim için ‘kötü devir’ olarak kalsın?
Her kim siyaseti bölme vesilesi ve vasıtası olarak kullanıyorsa ve kullanırsa, son tahlilde kaybetmeye adaydır. Çünkü çirkin siyasetin önümüzdeki yıllarda hiç müşterisi olmayacak. Tabii ki ‘bölme’yi sadece ‘toprak bölme’ şeklinde anlayıp, bu kabahati belli siyasetçilere atmakla işin içinden çıkılamaz. Asıl bölmek, toplumu, aileyi, akılları ve kalpleri bölmektir. Herkesin şahit olduğu üzere, köyler ve mahalleler değil; aileler manevi anlamda bölünmüş durumdadır. Bazıları siyasete gerektiğinden yüz, belki de bin kat önem atfetmektedir.
Seçim mevsiminde olduğumuz için en çok tekrarlanan sözlerden biri de, “Bu seçim çok önemlidir. Başka seçimlere benzemez” tesbitidir. Elbette her seçimin kendisine göre ehemmiyeti vardır, ancak bunu ‘kazanmak ve kaybetmek davası’ gibi görmek insaf ehline yakışmaz. Siyasete ‘siyaset’ kadar değer vermek lazım ve bu da umumi meseleler arasında “yüzde bir” nisbetinde olabilir.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin şu ikazı çok önemli: “Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın.” (Kastamonu Lâhikası, s. 88)
“Çirkin siyaset”in insanları tefrikaya sürüklediğinin yüzlerce delili vardır. Oysa binlerce “birlik” bağımız vardır. Siyasetçinin bu bağları koparmadan siyaset yapması icap eder.
Son günlerdeki siyaset rüzgârı, kardeşi kardeşten ayrı düşürecek seviyede sert esmektedir. Birinci elden şahit olduğumuz bir ‘ayrı düşme’ hadisesi şöyle cereyan etti: İkisi de ehli salat iki kardeş, aynı otomobilde beraber seyahat ediyorlar. Sohbet devam ederken, konu günlük siyasi tartışmalara kayıyor. Sohbet o derece kırıcı hale geliyor ki, ‘şoför mahalli’nde oturan kardeş’, arabayı durdurarak; ‘ağabey’inin aracından iniyor ve minibüsle yoluna devam ediyor. Siyasetin, iki kardeşin aynı arabada seyahet etmesine mani olacak kadar “bölücü” hale gelmesi ülkemiz için alarm sinyali anlamına gelmez mi?
Tez elden bu gidişe dur diyecek şekilde adımlar atılmalı ve en başta siyasetçiler sarfettikleri sözlerini bin defa tartmalı. Onlar ölçüyü kaçırdıkça, vatandaşın ayar tutturması da zor oluyor.
Siyaset, bölmek için değil; daha iyi yönetmek için olmalı vesselam.