Nasıl ki insanlar konuşa konuşa anlaşıyorsa; ülkeler de aralarındaki ihtilâfı bundan sonra diplomasi yoluyla halletmek durumunda.
Meseleleri silâhla halletmek de bir yoldur, ama gelinen noktada bu yolu tercih etmenin neticesi dünya savaşlarıdır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında insanlık büyük bir bedel ödedi ve sonrasında diplomasi tercih edilmeye başlandı.
Görünüşte komşumuz İran’ın ‘en büyük düşman’ı Amerika’dır. İranlı siyasetçiler Amerika’dan bahsederken “büyük şeytan” demeyi tercih ederler. Meseleyi bilenlerin ifadelerine göre bu kanaat, İran’daki sade vatandaştan en tepedeki yöneticiye kadar kabul görür.
İran ile Amerika arasındaki bu eski ve bitmez denilen ‘kavga’ nihayetinde başka ülkelerin de şahitliğiyle anlaşma ile neticelendi. Anlaşmanın özünde nükleer silâhlar meselesi var, ancak atılan bu adımın daha da gelişmesi ve genişlemesi de mümkündür.
İran ile BM Güvenlik Konseyi’nin “beş daimî üyesi” ve Almanya’nın yürüttüğü müzakerelerin 14 Temmuz 2015 günü itibariyle anlaşmayla sonuçlanması, çıkış yolunun ‘silâh’ değil, ‘diplomasi’ olduğunu bir defa daha gösterdi. Düne kadar bu işi silâhla yapmak isteyen ‘zengin ülkeler’ poltika değiştirerek diplomasiyi tercih etti ve anlaşma sağlanabildi. Savaş yerine diplomasinin tercih edilmesi sadece İran’ın ya da sadece Amerika ve müttefiklerinin kârı, zaferi değildir. Bu anlaşmadan bütün dünya kârlı çıkacaktır. Böyle bir anlaşma, dünyayı meşgul eden ihtilâfların çözümünün silâh değil, diplomasi olduğunu göstermesi bakımından da dikkat çekicidir.
Meselâ, komşumuz Suriye’nin içine sürüklendiği savaş halinin sebebi, diplomasi yerine ‘silâh’ın tercih edilmesi değil midir? Suriye’nin ‘dost’ları, hadiseler patlak verdiğinde atılması gereken adımları attı mı? Suriye yerle bir olup parçalandıktan sonra bile iş dönüp dolaşıp diplomasiye gelmeyecek mi? Suriye bu hale düşmeden önce diplomasi yolu kullanılamaz mıydı? İran ile ‘en büyük düşman’ı ortak bir metne imza atabildiyse...
Tabiî ki ‘kurt’lar ‘kuzu’ları yemeye niyetlendiğinde bahalerini de hazırlamış olur. Suriye’de yaşanan da maalesef o oldu. Uzun dönemli planlarını devreye sokan ‘ifsat şebekeleri’ bir ülkenin yıkılıp yakılmasına zemin hazırladılar. Çünkü onlar, yıkarken de kârda, yaparken de. Suriye’nin şehirleri hangi ülkelerden alınan silâhlarla mahvedildi? Savaşla bir şekilde bitip bölünmüş ve parçalanmış dahi olsa, yeniden inşa edilirken hangi ülkelerin şirketleri parsayı toplayacak?
Suriye’de sahnelenen filmin benzerini daha önce Irak’ta izlememiş miydik? Irak’ı Amerikan silâhlarıyla yıktılar. Sonra devreye yine Amerikan firmaları girdi ve tamir faaliyetlerine başladılar. Sırada Suriye var. Maalesef önce yıktılar, sonra yine onların paralarıyla inşa edecekler.
Aklı başında olan her idareci, en önce ve her zaman için konuşmayı, diplomasiyi, önemsemeli. İnsanlar gibi ülkeler de konuşa konuşa, anlaşa anlaşa problemlerini çözmek durumunda. Yeni dünyanın şartları bunu gerektiriyor...