Bir halim ve selim ağabeyimiz daha ebedî âleme göçtü.
Asıl adı Hüseyin Adnan Şengörür olan Selim Gündüzalp’i önceleri yazılarından, sonra da çeşitli kitap fuarlarında kısa sohbetlerle tanımıştık. Asıl tanışıklığımız da gazetemizdeki yazıları esnasında olmuştu.
Hatırlanacağı üzere Selim Gündüzalp, uzun bir süre gazetemizin Lâhika sayfasında haftada bir olmak üzere yazılar yazdı. Kendisine haftada bir yazı yazması teklif edildiğinde başta “Zorlanırım” dese de sonrasında hiç aksatmadan yazılarını gönderdi. Selim Ağabeyle yazılar konusunda asıl muhatap arkadaşımız İsmail Tezer’di. Onun olmadığı zamanlarda ise yazıları bize gönderir, ardından da mutlaka telefon ederdi. Yazılarla ilgili olarak mutlaka değerlendirme yapmamızı ister ve bu değerlendirmelerden dolayı da çok memnun olurdu. Okuyuculardan gelen değerlendirmelere de çok ehemmiyet verir ve mutlaka kendisine aktarılmasını isterdi. Yazılar ekseriyetle son saatlerde gelir ve bunu yazının olgunlaşması için yaptığını söylerdi.
Gazetemizi ziyaret ettiği bir gün uzun süre sohbet etmek imkânı bulduk. O günkü ziyarette şöyle dikkat çekici bir tevafuk da yaşandı: Daha önce Zafer dergisinde şiirleri yayınlanan Abdil Yıldırım Ağabeyimizden ve eski bir şiirinden bahis oldu. İsmail Tezer, arşivden şiirin yayınlandığı Zafer dergisini bulup getirdi. Selim Ağabey o vesile ile Abdil Yıldırım Ağabeyimizle tanıştı ve dergide yayınlanan şiiri hepimize okudu.
Selim Ağabeyle bir görüşmemiz de bir ziyaret vesilesiyle gittiğimiz Ankara’dan İstanbul’a dönerken Eskişehir’de gerçekleşmişti. Namaz ve ziyaretler için mola verdiğimiz Eskişehir Odunpazarı’ndaki tarihî caminin şadırvanında karşılaşmıştık. Selim Ağabey de bir grup arkadaşıyla okuma programından dönüyordu. Bir müddet sohbet ettik ve ‘Kâinatta tesadüfe tesadüf edilmez’ hakikatini hatırlattı. Yanımda bulunan oğlum Mücahit’i de tanıştırınca, onun da neşriyat hizmetlerini tercih etmesinden dolayı memnuniyetini izhar etti.
Selim Ağabeyle bir de gerçekleştiremediğimiz röportaj girişimimiz olmuştu. Gazetemizde yazılar yazmaya başlayınca kendisiyle bir röportaj yapıp okuyucularımıza tanıtma niyetimiz olmuştu. Bu meseleden kendisine bahsedince önce “Gerek yok, gurur vesilesi olur” mealinde itirazlar ileri sürmüştü. Sonrasında bunun bir ihtiyaç olduğunu ve okuyucunun talep ettiğini söyleyince “O zaman soruları bana gönderin. Bir ara cevap vereyim” dedi. Bazı sorular tesbit ettik ve kendisine ulaştırdık. Zaman zaman cevaplarımızı beklediğimizi hatırlatınca “Sorular unutuldu, bir daha gönderin” cevabını aldık. Soruları tekrar gönderdik ve maalesef bu röportajı gerçekleştiremeden vefat haberini aldık.
Selim Gündüzalp, selim bir yazar ve ağabeydi. Vefatından sonra şahsen tanıyanların yanında onu sadece yazılarından tanıyanların hüsn-ü şehadetleri dikkat çekicidir. Selim Ağabey, Yeni Asya’nın Lâhika sayfasında yayınlanan ‘şerh’ yazılarına da çok önem verirdi ve böyle bir çalışmanın başlamasından dolayı bilhassa arayıp tebrik etmişti. Risale-i Nur üzerine yapılan ve yapılacak çalışmalar onun için öncelikliydi ve kim yaparsa onu tebrik ederdi. Bu konularda yazanlarla telefonla dahi olsa görüşüp hem onları teşvik eder hem de tebrik ederdi.
“Ölüm son değildir” diye yazılar yazan Selim Gündüzalp Ağabeyimize ebedî âlemde sonsuz saadetler diliyor, mekânı Cennet olsun diyoruz. Ailesi, akrabaları ve Nur Talebelerine taziyetlerimizi sunuyoruz. Allah rahmet eylesin. Âmin.