Siyasî tartışmalar zevklidir, ama faydasızdır. Bu tartışmalar bir yönüyle gıybete benzer.
Amiyane tabiriyle gıybetteki ‘tat’ başka konuşmalarda olmaz. Hatırlanacağı üzere ‘kardeş eti yemek’ gibi görülen [Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?] gıybet, görünüşte çok zevklidir. Hatta, hakikat midir bilemiyorum; şeytanın gıybet edenlerin ağzına bal sürdüğü bile söylenir.
Bu mesele tam olarak bilinmediğinden, pek çok kişi siyasî tartışmalar yüzünden eşinin dostunun yüzüne bakamaz hale geliyor. Hatanın kimde olduğu tesbit edilse bile, açılan dil yaraları ve yıkılan kardeşlikleri tamir etmek çok zor oluyor.
En büyük tehlike de ‘sanal âlem’de yazılan ve paylaşılan mesajlar oluyor. Hem herkes bu musîbetten yana şikâyetçi, hem de yangına körükle gider bir vaziyet var. “O dedi, ben de dedim” anlayışıyla yara üstüne yara açılıyor. Hepimize düşen, bu yaraların açılmamasını temin etmek. Birbirimizi yanlış işlerde değil, doğru işlerde, ihtiyatta ve temkinde teşvik etmek olmalı. İnanın öyle şeyler yazılıyor, öyle iftiralar atılıyor ki; bazılarını yalanlamaya bile gerek yok.
Geçen gün mütedeyyin bir tanıdığımızın, gazetemiz aleyhinde oluşturulan bir iftirayı sayfasında, sitesinde paylaştığını gördüm. İftiranın kaynağına baktım, hayali bir isim. Yani iftirayı atan; attığı iftiraya sahip çıkamıyor ki sahte bir isim kullanmış. “Ya Sabur” dedim. Sonra, sahte isim tarafından hazırlanan ve mütedeyyin ahbabımızın kızgınlıkla olduğunu tahmin ettiğim paylaştığı için cep telefonuna bir mesaj yazdım. Özetle, “Yeni Asya’ya kızabilirsiniz, siyasî tavrını benimsemeyebilirsiniz. Ancak bu durum, başkasının hazırladığı bir ‘iftira’yı paylaşmanızı gerektirmemeli. Hak var, hukuk var, hesap günü var. Böyle tenkitlerle sevap kazanmazsınız” mahiyetinde bir mesaj yazdım. Allah razı olsun, cevaben, “mesaj alınmıştır” dedi ve paylaştığı mesajı sildi.
Kanaatimce iftira ve itirazlara dahi ‘kavl-ı leyyin’ ile mukabele etmek icap eder. Malûm, “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” denilmiştir. Böyle yapmayıp, o ahbabımıza, o dostumuza kızgınlıkla ve ‘sanal âlem’ üzerinden açıkça cevap verilmiş olsaydı hadise daha da büyümüş olmaz mıydı? Bu bakımdan hepimiz, birbirimizi iyilikte teşvik etmek ve kötülükten uzak tutmak için destek olmalıyız.
Bugünün tartışmaları, seli her halükârda geride kalır ve kalacak. Hakta sebat etmek, bildiğimiz doğruları ısrarla anlatmak ve yanlış yapanları güzel bir lisan ile ikaz etmek gerekir.
Türkiye’yi idare edenler, toplumdaki gerilimi düşürmekle de görevlidir. Oy ve destek geliyor diye mütemadiyen gerilim siyaseti yapılırsa; gün gelir bu politika ters teper. Son yıllarda yaşanan hadiseler, cemiyetin temellerini kökten sarsmış durumda. Değerler bir alt-üst oluş yaşadı. Bu sarsıntının geçmesi ve açılan manevî yaraların tedavisi zaman alacak. Cemiyetin bu noktadaki yaralarını tedavi noktasında Risale-i Nur’dan istifade etmekten başka çare de görünmüyor.