Çoğu zaman hatırlatmak durumunda kaldığımız bir tesbit var: İsimlerin değişmesiyle hakikat değişmez.
Dolayısıyla Türkiye’nin meselelerini gerçek anlamda çözmek, kanunların ya da uygulamaların isimlerini değiştirmekle değil, sistemi ve anlayışı değiştirmekle, iyileştirmekle mümkün olur.
Nitekim TBMM’nin tecrübeli isimlerinden kabul edilen Cemil Çiçek de verdiği bir röportajda bunu ifade etmiş. 2011’de 4 partinin bir araya gelerek başlattığı Anayasa değişikliği çalışmalarına da başkanlık etmiş olan Çiçek, anayasada yapılmak istenen şimdiki değişikliklerle ilgili olarak önemli ikazlarda bulunmuş.
“İki partinin üzerinde uzlaştığı yeni teklifi nasıl buldunuz?” sorusunu cevaplandıran Çiçek şöyle demiş: “Aslında toplumun talebi sıfırdan yeni bir Anayasa’dır, kısmî bir değişiklik değil. Kısmî değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüş bir Anayasa’yla Türkiye 2016’yı da bitirmek üzere. Nitekim 2007’de neredeyse rejim bunalımı çıkıyordu. (...) 2011 sürecinde, 63 maddelik bir hak ve özgürlükler bölümü vardı. Bunun 43’ü üzerinde uzlaşmaya varılmıştı, ama yapılamadı. Türkiye demokratik bir ülke. AB süreci, sıkıntılı olsa da devam ediyor. Türkiye’ye yönelik itirazların önemli bir kısmı hak ve özgürlüklerle alâkalı. Hükümet modeliyle ilgili bir düzenleme yapsak bile, hak ve özgürlükler alanındaki sıkıntılar devam edecek demektir.”
“Önerilen hükümet sistemi Türkiye’yi otoriterliğe götürür mü?” sorusunun cevabı da şöyle olmuş: “Demokrasi sadece şekli düzenlemeden, kanunî metinlerden ibaret değil. Demokrasi kültüründe toplumun hak ve özgürlüklere sahip çıkması gerekir. Bu da insan kalitemiz ve tipolojimizle doğrudan alâkalı. (...) Dünyadaki sıkıntılarımızdan kurtulmak için de bir kahraman bekliyoruz. Halbuki demokrasi, doğru kurallarla vasat zekâlı insanların işlettiği bir sistemdir. Doğru kuralları koyacaksınız. Öyle süper zekâ, büyük kahramana falan gerek yok. Ülke meselelerine hep şahıslaştırarak çözüm aramaya çalışıyoruz. (...) Gelişmiş Avrupa ülkelerine bakalım. Kahraman mı arıyorlar?”
Neleri eksik gördüğüyle ilgili bir soruyu da cevaplandıran Cemil Çiçek, ‘endişe’li cevap vermiş: “Bunları söylerim, fakat korkarım muhalefet benim üzerimden partimi vurmaya çalışır. Sayın Başbakan fikrimi sordu; nerede, ne olması gerektiğini söyledim. Yargı dışında çeşitli şeyler gözden geçirilebilir. (...) Şekli düzenlemelerle bir yere varamayız. Denge denetleme önemlidir.”
Düzenleme yapılması icap eden noktalar olduğuna dikkat çeken TBMM eski Başkanı Cemil Çiçek, bunları da şöyle sıralamış: “Hangi hükümet modelini benimserseniz benimseyin, iki alanda en kısa zamanda düzenleme yapmak gerekiyor: Siyasî Partiler Yasası ve seçim mevzuatı. Biz hep % 10 barajını konuştuk. Seçim mevzuatının tek problemi baraj değil ki. Seçim bölgelerini mümkün olduğu kadar daraltmak, siyasetle vatandaşı buluşturmak lâzım.” (Konuşan: Kübra Par, http://www.haberturk.com, 18 Aralık 2016)
Katıldığımız ya da itiraz ettiğimiz noktalar mutlâka olacak. Fakat toplumun, milletin asıl talebinin gerçek anlamda yeni, sivil ve milletin değerlerine saygılı bir anayasa olduğu inkâr edilebilir mi? Aynı zamanda “iç işlerimize müdahale etmek istiyorlar” diye itiraz ettiğimiz Avrupa’nın asıl itirazlarının “hak ve özgürlüklerle alâkalı” olduğu belli değil mi? İki partinin anlaştığı şekliyle yapılacak bir düzenlemeden sonra bu itirazlar sona erer mi? Demokrasinin sadece şekli ve kanunî düzenlemeler olmadığı, ‘çok iyi kanun’larla fena işlerin olması ve ‘fena kanun maddelerine rağmen’ iyi işlerin yapılmasının mümkün olduğuna şahit değil miyiz?
Özde, temelde, hakikatte iyi yönde değişiklikler lâzım. Şekille, isim değişikliğiyle krizlerden çıkmak uzak ihtimal, vesselâm.