Seçime sayılı günler kala, siyasetçilerin vaatleri de çeşitlendi, renklendi.
Liderlerin dillendirdiği vaatlerin başında ekonomik olanlar en ön sırada yer alıyor. Asgarî ücrete ve emekliye zam en popüler vaat. Öyle ki, daha önce “Türkiye’yi batırır” diye itiraz edilen vaatler, bugün iktidar partisinin de vaatleri arasında yer alıyor.
Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları dün de vardı, bugün de var, muhtemelen yarın da olacak. Bu problemlerin çözülmesi de elbette önem arz ediyor. Buna rağmen siyasetçilerden ekonomik vaatlerden ziyade; hak, hukuk, adalet ve hakkaniyet vaatleri duymak isterdik. Nerede kaldı yeni anayasa vaatleri? Nasıl oldu da bu önemli mesele vaatlerin son sırasında ve ‘iş olsun, vaat bulsun’ diye yer alır duruma geldi?
Başbakan, bir seçim konuşmasında şöyle demiş: “(...) Şimdi işiniz, maaşınız var, aşınız var. Ne kaldı? Eş kaldı eş. Biz bu toprakların insanlarının bereketlenmesini istiyoruz, çoğalmasını, ama aynı zamanda iş güç sahibi olmasını da istiyoruz. Eş lâzım dediğinizde önce annenize, babanıza gideceksiniz inşallah onlar size hayırlı bir eş bulacak. Bulamazsa bize başvuracaksınız.”
Elbette bu vaatler üzerine ciddî polemikler yapılabilir. Milyonlarca işsizin bulunduğu bir ülkede, işsizlerin gözüne baka baka; “Şimdi işiniz, maaşınız var, aşınız var” demek ne derece doğru?
Siyasî tartışmalardan bağımsız olarak gençlerimizin işsizlikten daha önemli görülmesi gereken başka bir problemi daha var: Hakikaten gençlerimiz vaktinde ve zamanında uygun eş bulamıyor, yuva kuramıyor, evlenemiyor. Bu meselenin seçim meydanından ziyade başka meydanlarda ve mekânlarda dile getirilmesi icap eder. Gençlerin evlenmesi, huzurlu bir yuva kurması fevkalâde önemlidir. Mesele sadece yuva kurmak değil, bu yuvanın huzurlu ve uzun ömürlü olması da mühimdir. Bilhassa son yıllarda aile yapısının ciddî tehlikelerle karşı karşıya kaldığı bir abartma olarak görülmemeli. 20 yıllık, 30 yıllık ailelerin parçalandığı, torun sahibi anne ve babaların boşanmak için mahkemelere koştuğu bir zemindeyiz. Bir yandan kurulmuş olan aileleri kurtarmaya bakarken, öte yandan da gençlerin sağlam aileler kurmasına imkân sağlamak lâzım.
Elbette bu mesele siyasî gözle bakılıp halledilebilecek bir mesele değil. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına, vakıflara, derneklere ve ailelere büyük iş düşüyor. Uydurulmuş bir tabir de olsa kulağa hoş gelen “Kanaat önderleri” de bu hususa el atmalı. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” tavsiyesi daha çok dillendirilmeli. Gazete, televizyon ve benzeri vasıtalarla kurulmuş ailelere dinamit atılmasından da vazgeçilmeli.
Maalesef, eğitim sistemi de evlilikleri zorlaştıran bir hal almış durumda. 30 yaşına kadar okuyan, kariyer peşinde koşan gençler evlilik yaşı noktasından geç kalmış oluyor. Sonra başka maniler de çıkıyor ve kurulması muhtemel aile yuvaları kurulamıyor.
Tekrarlayalım: Gençlerin ‘denk’leriyle evlenmesi, evliliğin teşvik edilmesi, sağlam aile yuvalarının kurulması önemli. Bunun için, başta aileler, sonra ‘tecrübeli yaşlılar’, ilâve olarak da sivil toplum kuruluşları ve vakfılar öncülük etmeli. Bu önemli meseleyi siyasî tartışmalardan uzak tutup, netice alıcı çalışmalar yapmak icap eder.
Evliliğin teşvik edilmesi, sağlam yeni ailelerin kurulması ve daha önce kurulan yuvaların ‘bir yastıkta kocaması’ için müstehcenliğin de engellenmesi beklenir. Müstehcen yayınların teşvik edildiği ya da ‘kötü’ görülmediği zeminlerde hem gençler evlenip yuva kuramaz, hem de daha önce kurulan yuvalar bozulur, yıkılır.
Hakkımızda her şeyin hayırlı işler için duâ edelim, büyüklerimizden de duâ almaya bakalım...