Komşumuz Suriye’deki savaş unutulmuştu ki, bir çocuğun denizde boğulmak suretiyle cesedinin Bodrum kıyılarına vurması sadece Türkiye’yi değil, bütün dünyayı sarstı, uyandırdı.
Suriye’deki savaşı dünya unutsa da biz unutmamalıydık. Ne var ki, Türkiye de rahat değil. Maalesef, gün geçmiyor ki şehit haberleri ile sarsılmayalım...
Tabiî ki bizim savaşı unutmuş olmamız Suriye’nin huzura kavuştuğu anlamına gelmiyordu. Yine her gün çatışmalar, bombalamalar ve ölümler devam ediyordu. Türkiye ve dünya kamuoyu, ölüm haberlerini duya duya ‘duyarsız’ hale gelmiş, ‘şok edici bir haber’ bekliyordu. İşte, ‘Aylan Bebeğin kardeşi ve annesiyle birlikte denizde boğulması ve sonrasında gelişen hadiseler bu etkiyi meydana getirdi. Aylan Bebeğin kıyıya vuran cesedini görüp de üzülmeyen kimse kalmadı. Öyle ki, Suriye’nin her bir köşesi bombalanırken, yanarken ve yıkılırken dönüp bakmayanlar, bu fotoğrafı görünce gözyaşlarını tutamadı. Bundan sonra Suriye meselesi konuşulurken, “Aylan bebek öncesi, Aylan bebek sonrası” olarak ikiye ayrılmak durumunda kalınacak.
Elbette ki Aylan Bebek, Suriye savaşı vesilesiyle boğulan, ölen ilk bebek değil. Ölüm şekli ve sonrasındaki fotoğraf en başta medyası sarstı. Bu noktada da sadece siyasette ve Türkiye’de değil; bazen savaşta da, diplomaside de, medyada da “bir gün”ün uzun olabileceğini, bazı hesapları bozabileceğini ve umulmadık neticeler doğurabileceğini görmüş olduk.
Aylan Bebek hadisesinden sonra, başka bir çocuğun sözleri de dünya liderlerinin kulaklarında yankılandı. Ailesiyle birlikte İzmir’de bulunan 10 yaşındaki Suriyeli Anvar Abdülkerim, “Ben okuma yazma öğrenmek istiyorum, rahat yaşamak istiyorum. Ben ve benden yaşça küçük arkadaşlarım, kardeşlerim ölüyor. Lütfen onların ölmesine izin vermeyin, hepimizi koruyun. Biz savaştan dolayı buraya geldik. Bizi görmezden gelmeyin” diyerek sadece İzmir’e, sadece Türkiye’ye değil; dünya liderlerine seslenmiş.
İzmir’de toplanan 17 sivil toplum kuruluşunun yaptığı ortak basın açıklamasından öğreniyoruz ki, sokakta yaşayan Suriyeli mültecilerin İzmir “Kültürpark”a girişleri yasakmış. STK’lar, kapıların açılmasını talep etmiş. İzmir’in sokaklarında yaşamak durumunda kalan muhacir Suriyeli çocuklar ve ailelerinin katıldığı basın açıklamasında STK temsilcileri şöyle demiş: “Başta Suriyeli mülteciler olmak üzere hiçbir mülteci yalnız değildir. Yok sayarak, yardım etmeyerek yok olacağını düşündüğünüz mültecilerin dramı, her geçen gün büyüyerek artıyor. Fuarın içindeki ağaç gölgelerini, suyu ve tuvaletleri esirgediniz bu insanlardan. Mültecilere kapattığınız fuarın kapılarını, bir kez daha şirketlere açtınız. (...) Artık bu dramı görmezden gelmeyiniz. İzmir Valiliği’ne, Büyükşehir Belediyesi’ne ve Konak Belediyesi’ne sesleniyoruz. Öncelikli olarak fuarın kapılarını mültecilere açın ve sokakta yaşayan mültecileri, burada kurulacak çadırlara yerleştirin. Su verin, tuvalet, banyo imkânı sağlayın. Gıda dağıtın. Salgın hastalıklara karşı sağlık taramasından geçirin.’’
Elbette çok şey yapıyoruz, ama yetmediği anlaşılıyor. Savaşı durdurmak adına çok daha fazla gayret, çok daha fazla diplomasi ve çok daha fazla duâya muhtacız.
Başlayan “Aylan süreci”nin Suriye savaşını sona erdirmesi en büyük temennimiz. Çocuklar ve annelerin duâsı ve çığlığı, bu savaşı bitirecek inşallah.