Kanunî Sultan Süleyman’ın tarihe mal olan güzel bir tesbiti vardır.
Buna göre sağlık ve sıhhat, ‘devlet’ten daha önemlidir. Şöyle demiştir: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.” Bilmânâ şunu demek istemiş: Halkın gözünde devlet ve iktidâr gibi değerli bir şey yok. Halbuki en büyük ‘devlet, iktidar’ bir nefes sıhhat kadar bile değerli değildir.
Sağlık, sıhhat çok önemli. Bununla birlikte hastalık da insanlar için. Elden gelen tedbiri almak vazifemiz. Sağlık meselesi de Türkiye’nin önemli dertleri arasında yer alıyor. Bu sahada iyileşmeler yaşanmış olsa da dertlerin kökten ve kalıcı olarak çözüldüğünü söylemek mümkün değil. Çok yakın zamanda hastanelerin ‘acil servis’lerinin sıkıntıda olduğu kamuoyuna yansıdı ve çare arandı.
Çok yeni olmayan haberlere göre önümüzdeki yıllarda tıp fakültelerinin kontenjanları düşürülecekmiş. Yani daha az sayıda öğrenci tıp fakültelerine gidecek ve daha az sayıda doktor mezun olacak. Bunun sebebi de önümüzdeki yıllarda ‘doktor fazlası’nın olma ihtimaliymiş.
Sağlık Bakanı Ahmet Demircan İstanbul Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Toplantısı’nda yaptığı açıklamalarda özetle şöyle demiş: “Bizim tedavi edici sağlık hizmetleri verirken karşılaştığımız sorunlardan birincisi acillerdeki yığılmadır, ikincisi polikliniklerdir, üçüncüsü yoğun bakım yatağı ihtiyacıdır. ‘Şimdi git yarın gel’ deme yerine, acile gelmiş hastalarımızı hızla muayene etmemiz lâzım. O nedenle günlük poliklinik kapasitemizin bir kısmını ve poliklinik kapasitemizin üstündeki uzmanlarımızı biz mesai saatini kaydırarak 16.00-23.00 çalıştırmak üzere bu yığılmayı eritmek şeklinde bir planlama yaptık. (...) Poliklinikleri mekân açısından sıkıntılı olan yerler var. Tabi ki yeterli sayıda uzman sıkıntısı çekilen yerler de olabiliyor. 2024 yılından sonra biz fakültelerdeki öğrenci kontenjanını düşürmek durumunda kalacağız. Çünkü yeterli sayıda öğrencimiz var. Yıllık 11 bin civarında mezun veriyoruz. Gelen mezun sayısı ve fakültelerdeki öğrenci sayısı birkaç sene sonra pratisyen açığımızı kapatacak. Uzman sayımızda 2030’lara kalmadan inşallah karşılanmış olacak.” (DHA, 4 Şubat 2018)
Bu tartışma bugün yapılmıyor. Dönemin Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da 2 yıl önce şöyle demiş: “Tıp fakültelerindeki kontenjanlarda 12 binlere çıktık. Bu 12 bin olarak devam ederse 2023’ten sonra hızla hekim fazlasına döner gibi bir fotoğraf oluşacak. 1 Ocak’ta YÖK Başkanımızla görüştük. Tıp fakültesi kontenjanlarını şimdi donduruyoruz. Yavaş yavaş da aşağı çekmeye başlayacağız.” (Hürriyet, 6 Ocak 2016)
Acaba tıp fakültelerinin kontenjan sayısını azaltmak, daha az doktor yetiştirmek Türkiye’nin menfaatine midir? Elbette her şeyin ihtiyaç nisbetinde olması arzu edilir. Fakat bunca doktor eksiği varken, böyle bir adımı bugün atmak isabetli midir? Hekimlerimiz kızmasın, ama varsın biraz da ‘işsiz doktor’umuz olsun, ne olur ki? Hemen her meslekten ‘işsizler’imiz olduğuna göre ‘işsiz doktor’lar olsa ne olur?
Tabiî ki ‘işsiz doktor’ olmasın ve olmaz. Mühim olan doktorlarımızın Türkiye’nin her yerine, ihtiyacı karşılayacak şekilde istihdam edilebilmesidir. İstanbul’da doktor fazlası olup, başka illerde doktor açığı olursa işler sağlıklı işlemiyor demektir.
Hem daha çok ve ehil doktorlar yetiştirerek sağlık ihraç etsek olmaz mı?