Anayasa Mahkemesi, nihayet Risale-i Nur eserlerini ‘devlet tekeli’ne alan kanun hükmünü iptal etti ve gerekçesini yayınladı.
Bununla birlikte iptal kararının yürürlüğünü, Resmî Gazete’de yayınlanmasından bir yıl sonraya erteledi. ‘Devlet tekeli’nin iptal edilmesine rağmen uygulamanın ertelenmesinin ‘hikmeti’ ayrıca konuşulmayı hak ediyor, ama ‘devlet tekeli’nin Anayasa’ya aykırı bulunup iptal edilmiş olması başlı başına isabetli bir karar olmuştur.
Herkesin gördüğü ve bildiği üzere Yeni Asya, bu hususta büyük bir mücadele ortaya koydu. Neredeyse bir buçuk yıl önce başlatılan ‘bandrol engeli’ sonrasında Risale-i Nur eserlerinin basılması fiilen engellendi. Devamında bu eserlerin yayın hakkı, kanun çıkarılmak suretiyle ‘devlet’e verildi. Hem bandrol yasağına, hem de yayın haklarının ‘devlet’e verilmesine her adımda itiraz ettik. Ne var ki, Türkiye’yi idare edenler bu haklı itirazları dikkate almadı. Tabiî ki bu hususta, ‘dostlarımız’ın da kabahati vardır. İktidarı bu yanlışa onların yanlış yorum ve değerlendirmeleri sürükledi.
Bu mesele gündeme geldiği ilk günden bu yana söylediğimiz şey aynıdır: Risale-i Nur’un sahibi, bütün Nur Talebeleridir. Orijinaline sadık kalmak üzere herkes bu eserleri basabilmeli, çoğaltabilmeli. Diyanet de bassın, başka devlet kurumları da. Hatta ve hatta, Genelkurmay Başkanlığı da bu eserleri basmalı. Keşke, genç yaşta askere giden ‘er’lerimiz, Risale-i Nur’daki iman hakikatlerini ‘asker ocağı’nda ders alabilseler. Hapishaneler için de zaten Bediüzzaman Hazretleri müjde vermiştir: “İnşallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler” demiştir. Dolayısı ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, dolayısı ile Adalet Bakanlığı da bu eserleri ayrıca basmalı ve mahpuslara ücretsiz olarak dağıtmalıdır.
Yeni Asya’nın ‘devlet tekeli’ ve ‘bandrol yasağı’na itiraz etmesini yanlış anlayan ‘dost’larımız da oldu. Bu itirazı maddî sebeplerle izah etmeye çalıştılar. Gelinen nokta, ‘devlet tekeli’nin hukuksuz olduğunu dost ve düşman herkese göstermiş oldu.
Şu da var ki, Anayasa Mahkemesi bu kararı iptal etmemiş olsa yanlış yapmış olurdu. Asıl itiraz noktası, eserlerin basım hakkının ‘devlet’e verilmiş olmasıydı. Son seçimler de gösterdi ki, ‘devlet idarecileri’ değişir. Hangi iktidarın gelip hangi kararlar alacağını kestirmek kolay değil. Dolayısı ile Risale-i Nur eserlerini basma yetkisinin ‘devlet’e verilmek istenmesi apaçık bir yanlıştı ve inşallah bu yanlıştan dönülmüş oldu.
Her ne kadar AYM ‘devlet tekeli’ni iptal ettiyse de, mesele tamamen halledilmiş de değildir. Bir defa bu kanunun yürürlüğe girmesi bir yıl ertelenmiştir. Bu bir yıl içerisinde hadiselerin nasıl bir seyir takip edeceğini bilemeyiz. Devam eden başka dâvâlar da var. Bütün bu meselelerin hukuk içinde kalınarak, sühuletle halledilmesi gerekir. Risale-i Nur’un serbestçe neşredilebilmesi ilk gündem maddesi olmalı ve gerekiyorsa kanun, gerekiyorsa yönetmelikler buna göre düzenlenmelidir.
AYM’nin 2014/177 esas ve 2015/29 sayı, 14 Mayıs 2015 tarihli kararı, 241 sayfadan müteşekkil. Karşı oy yazıları da var. Bu sebeple, ayıntılı değerlendirmeleri elbette uzman hukukçular yapacaktır.
Netice olarak AYM, Risale-i Nur’u devlet tekeline alan kanun maddesinin, Anayasa’nın 13., 26. ve 27. maddelerine aykırı olduğuna karar vermiş durumdadır. Kararın, Risale-i Nur’un neşrinin önündeki engelleri aşması ve dileyen herkesin, orijinaline sadık kalmak üzere bu eserleri basabilmesi için duâ edelim.