Risale-i Nur herkesin malıdır. Ne ad altında olursa olsun tahrif etmemek şartıyla, müellifinin telif ettiği şekliyle herkes bu eserleri yayınlayabilmeli. Kimin yayınlayacağı ile ilgili ‘yetki’nin ‘devlet’te olması yanlış olur.
Milyonların imanının kurtulmasına vesile olan Risale-i Nur Külliyatını ne kadar okusak, ne kadar okutsak, ne kadar tanıtsak yine de az sayılır. Bilhassa, gençlerin imanını çalmak için ortaya atılan kafa karıştırıcı çetin sorulara en ikna edici cevaplar Risale-i Nur eserlerindedir. Bu eserlerdeki orijinal izahlar karşısında insaf ehli herkes, hakkı teslim etmiş ve etmeye de devam ediyor.
Risale-i Nur’un telif ve yayın tarihi bir bakıma Türkiye tarihidir. Bu eserler çok zor şartlar altında telif edilmiş ve okunmuştur. Devrin idarecileri bu eserleri okuyanları ‘suçlu’ ilân edip, hapislere atmaya çalışmış. Doğrudan ya da dolaylı olarak 999’dan fazla dâvâ açılmış, tamamından beraat alınmasına rağmen yine de kanunsuz korku yaymak suretiyle insanarın aklına ‘yasak kitap’lar olarak yer almasına çalışılmış.
Çok partili hayat başlayınca Risale-i Nur eserleri üzerindeki baskı büyük ölçüde sona ermiş, ama ‘derin devlet’ yine de Risale-i Nurları engelleme inadından geri durmamış. Hürriyet zemini geliştikçe Risale-i Nur eserleri hukuki ve fiili olarak yasak yayın olmaktan çıkmış, serbestçe basılıp satılır olmuş. Bu vesileyle şunu da ifade edelim ki, yayınevi damgası ile resmî olarak Risale-i Nur’u (1975’de) neşreden ilk yayınevi Yeni Asya (Yayınları)dır. Elbette o tarihe kadar Risale-i Nur eserleri matbaalarda basılıyordu, ama bunları neşredenler şahıslardı.
Risale-i Nur eserlerinin neşri bu şekilde devam ederken yaklaşık 2 yıl önce (dün itibarıyla 617 gün önce) ‘bandrol’ verilmemeye başlandı. Bandrol alınamayınca da Risale-i Nur eserlerinin basılması fiile olarak durdu. Sonrasında devam eden uzun bir hukuki süreç başladı. Yeni Asya, bu uygulamaya itiraz etti. Bin defa ifade edildiği üzere itiraz, Risale-i Nur’un hukuki haklarının ‘devlet’e verilmesineydi. Yoksa, Risale-i Nur’un ‘devlet’ eliyle basılmasına itiraz eden yoktu. Neticede mahkemeler devam etti ve Anayasa Mahkemesi’nden sonra Danıştay da Yeni Asya’nın itirazını haklı buldu ve Risale-i Nur’a uygulanan ‘devlet tekeli’nin yürütmesini durduran bir karar aldı.
İdareciler yanlışta ısrar edip yeni tuzaklar kurma yoluna gitmezler ise, bundan sonraki gelişmeler; 2 yıl öncesinde olduğu gibi isteyen herkesin orjinaline sadık kalmak şartıyla Risale-i Nur eserlerini basabilmesine imkân sağlanmış olacak. Bugün itibarıyla Risale-i Nur’un hukukî varislerinin tek şartı, isteyen herkesin, her ne ad altında olursa olsun orjinal halini tahrif etmemek şartıyla Risale-i Nur’u basabilmesidir.
Danıştay’ın, (İdari Dava Daireleri Kurulu, YD İtiraz No: 2015/1174) 8 sayfalık kararı büyük ölçüde ilgili bakanlar kurulu kararının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasında AYM’nin 14/05/2015 günlü, E:2014/177, K:2015/49 sayılı kararına atıf yapılmış. Neticede 7’ye karşı 9 oyla (oy çokluğuyla) ‘devlet tekeli’ ile ilgili uygulamanın durdurulmasına karar verilmiş oldu.
Bu vesile ile bir defa daha tekrarlamak isteriz ki, Risale-i Nur herkesin malıdır. Ne ad altında olursa olsun tahrif etmemek şartıyla, müellifinin telif ettiği şekliyle herkes bu eserleri yayınlayabilmeli. Kimin yayınlayacağı ile ilgili ‘yetki’nin ‘devlet’te olması yanlış olur. Risale-i Nur’dan istifade eden Nur Talebeleri bu eserlere her zaman sahip çıkmıştır ve inşallah kıyamete kadar da sahip çıkmaya devam edecektir.
Korkmayalım, Üstad Bediüzzaman haber vermiş: “Kur’ân’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz. O mağlûb olmaz.” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 563)