Dünya piyasaları, düşen petrol fiyatlarının şokunu yaşarken, bu gelişme en çok Türkiye’yi ve Türkiye’yi idare edenleri sevindirdi. Ham petrol fiyatındaki her 10 dolar düşüşün ekonomiye katkısı hesaplanıyor ve sevinç çığlıkları atılıyor.
Elbette dünya piyasalarında petrol fiyatlarının düşmesi, petrol ithal eden bir ülke olarak ülkemizde yaşayan herkesi sevindiriyor. Ancak bu hadiselerin kalıcı olmadığını ve yarın bir gün fiyatların yeniden yükselebileceğini bilmek lâzım. Kalıcı çare, petrol fiyatlarından etkilenmeyecek bir ekonomiyi hayata geçirebilmekte...
“Petrol fiyatı düştü. Şu kadar milyar dolar kâr ettik” diye çok da sevinmeyelim. Hele hele, “Hiç hesapta yokken bu kadar kâr ettik. O halde bu kârdan bir kısmını şuralarda israf edelim” dememek lâzım. Bu hadise, rahmetli dayımın bir tesbitini hatırlattı. Merhum dayım, ticaretle meşgul bir tanıdığından bahsederken, “O kişi, gelecek yılların muhtemel kârlarını bugünden hesaplar ve onları harcar” derdi. Türkiye de böyle bir hataya düşüp, israfı arttırmamalı.
Nitekim, Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Başkan Yardımcısı Laura Tuck de, petrolde düşen fiyatların Türkiye için fırsat kadar risk de barındırdığını hatırlatıp, “Düşük petrol fiyatı kurtuluş değil” diye ikaz etmiş. Herkes gibi kendisinin de düşük petrol fiyatlarının Türkiye ekonomisine olumlu etki yapacağını düşündüğünü söyleyip ‘şimdilik’ vurgusunu yapan Tuck, “Düşük petrol fiyatı yüzde 100 iyi haber değildir. Yani bu tam anlamıyla bir kurtuluş gibi görülmemeli. Çünkü şu anki düşük fiyatın sebebi petrole olan düşük talep ki bu global ekonominin daha az büyümesi demek. Bu durum daha az ihracat, daha az yatırım demek ve bundan Türkiye de nasibini alır. Belki bu Türkiye’ye çok kısa süreliğine bir nefes aldırır. Riskleri dengelemek için bir tampon olur, yüksek dış borç ihtiyacı, yüksek cari açık gibi güçlükler için küçük tamponlar görevi görebilir o kadar. Ama Türkiye’nin hâlâ eğitim, inovasyon ve verimlilikte atması gereken önemli adımlar var. Türkiye bu süreci özellikle uzun zamandır dile getirdiği, ancak henüz yeterince aksiyon almadığı yapısal reformları başlatmak için bir fırsat olarak görmeli” demiş. (Hürriyet, 15 Aralık 2014)
Türkiye’deki reform sürecinin 2007’den bu yana yavaşladığına işaret eden Tuck, şunları da söylemiş: “Yapısal reformların bir plan dahilinde öncelikli gündeme alınması, bunların anons edilmesi önemli, ama artık uygulamaya geçmenin zamanı çoktan geldi. Bir diğer deyişle yeterince konuşuldu şimdi artık uygulama zamanı.”
Türkiye’yi idare edenler ekseriyetle çok güzel konuşuyorlar, hastalıkları teşhis edip tesbit ediyorlar; ama sıra bunları tedavi etmeye gelince işler karışıyor. Bu bakımdan, Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Başkan Yardımcısı Laura Tuck’un ikazı önemli: “Yeterince konuşuldu şimdi artık uygulama zamanı.”
“Türkiye’nin eğitim, inovasyon ve verimlilikte atması gereken önemli adımlar” varsa, bu adımları atmak yerine niçin bahane arıyoruz? Petrol fiyatları düştüyse bunu niçin fırsat bilmiyoruz? Yarın bir gün petrol fiyatları yine yükselebilir. O gün dizlerimizi dövmemek için bugün atılması gereken adımları atalım.
Akıl için yol bir olduğu için, benzer tesbitleri yapan çok sayıda uzman var. Bunları görmek için Dünya Bankası uzmanının tesbitlerine bile ihtiyaç yoktu. Hiç değilse bu açıklama vesile olsun ve ertelenen reformlar için adım atılsın...