"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

PISA’daki yerimizden memnun muyuz?

Faruk ÇAKIR
10 Aralık 2016, Cumartesi
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) neticeleri ülkemizin eğitim noktasındaki durumunu ortaya koydu. Hiç bahane aramaya gerek yok: Önümüzdeki eğitim tablosu hiç kimseyi tatmin etmedi.

Bu neticeler tahmin ya da kamuoyu araştırması değil. Her üç yılda bir tekrarlanan ve 15 yaş üstü lise öğrencilerinin katıldığı yazılı imtihanlarının neticesi ve değerlendirmesidir. 

PISA imtihanları, dünyada ilk defa 2000’de yapılmış, Türkiye ise ilk defa 2006’da bu tabloda yer almış. PISA imtihanlarında öğrencilere bilgisayar destekli açık uçlu ve çoktan seçmeli sorular soruluyor. Yani ‘test usulü’ değil de ‘yazılı cevap’ istenen bir imtihan. PISA 2015’e Türkiye’deki 187 okuldan 5 bin 895 öğrenci katılmış. Bu imtihanlarda öğrencilerin ekonomik, kültürel ve sosyal alanlardaki durumları da uygulanan çeşitli anket ve analizlerle ortaya konuluyormuş. Yani dikkate alınması gereken bir imtihan neticesi ve tablo ile karşı karşıyayız.

6 Aralık 2016’da açıklanan neticelere göre 15 yaş düzeyinde öğrencilerin katıldığı programda Türkiye matematik, fen bilimleri ve okumada geçen yıllara göre sıra kaybetti. Üç alanda da 35 OECD üyesi arasında sondan ikinci oldu.

Eğitim Uzmanı Gökhan Yücel, tabloyu değerlendirirken şöyle demiş: “Sonuçlar, Yeni Türkiye’nin hedefleriyle tamamen zıt. Fende 2012’de altımızdaki Romanya, Uruguay, Arnavutluk gibi ülkeler bizi geçti. Türkiye’dekilerin cevaplarındaki bilgiye dayalı muhakeme ve analitik düşünme becerisi o kadar düşük ki hayretler içerisinde bırakıyor.” (Hürriyet, 7 Aralık 2016)

Türkiye’nin bu tabloyu değiştirmekten başka çaresi var mı? Tabiî ki eğitimdeki bu tablo başkalarını suçlayarak değil, kendi hatamızı, eksiğimizi görerek düzeltilebilir. En önce bu neticeden herkesin haberi olması lâzım. Eğitim konusunda konuşan, düşünen, çare arayan herkes bu tablodan yola çıkmak durumunda. “Okulları depreme dayanıklı hale getirdik” demekle iş bitmiyor. Elbette o da yapılacak, eski binalar ve sınıflar yenilenecek, ama asıl meselenin eğitimin muhtevası olduğu unutulmayacak. Eğer unutan yöneticiler olursa hatırlatmak hepimizin vazifesi.

En başta eğitimle meşgul olan siyasetçilerin ve uzmanların bu neticeyi enine boyuna değerlendirmesinde fayda var. Eğer ortaya çıkan tablonun yanlış ölçme ve değerlendirmeden kaynaklandığını düşünüyorlarsa bunu ortaya koysunlar. Bu netice ile ilimde, kültürde, sanatta ve ahlâkta arzu ettiğimiz noktalara gelmemiz kolay olmaz. Fen ve matematik sorularının yanında Türkçe okuma ve okuduğunu anlama konusunda da sınıfta kaldığımız anlaşılıyor ki asıl deprem budur. Türkiye’deki okulların çocuklara ana dilini anlama ve kendini ifade etme imkânını verememesini normal görebilir miyiz?

Maksadımız şunu bunu onu itham etmek değil. Eğitim hepimizin ortak meselesidir. Kim yanlış yapıyorsa, kim eğitimdeki yanlışları görmüyor ve düzeltmek için gayret sarfetmiyorsa ona itiraz edelim. Ders kitaplarının muhtevasını mutlak surette yenileyelim, iyileştirelim, düzeltelim. Bunun için yarını beklemeye de gerek yok. Hemen, bugün eğitimi gündemin ilk sırasına yerleştirelim ve çare arayalım, bulalım...

Okunma Sayısı: 2204
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı