Ankara’da düzenlenen bir toplantıda konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop, bilinen doğruları dile getirmiş ve özetle; mevcut anayasa tamamen değişmeden Türkiye’nin düzlüğe çıkması mümkün değil tesbitinde bulunmuş.
“Bilinen doğruları dile getirmiş” dedik, çünkü bu tesbit ilk defa yapılmıyor. Ancak bu mesele ne kadar çok dile getirilir ve konu tartışılırsa; 12 Eylül 1980 darbecilerinin millete zorla kabul ettirdiği 1982 Anayasasından kurtulmamız da o kadar kolay ve mümkün olur.
Anayasa konulu toplantıda görüşlerini paylaşan Prof. Dr. Şentop, şöyle konuşmuş: “Anayasa’nın ruhu, Anayasa’nın temel problemidir. Anayasa’nın ruhu, Anayasa’nın ideolojisidir. Anayasa’nın paradigmasıdır. Bu sebeple Anayasa’yla ilgili ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın, hatta başlangıç kısmı sabit kalmak kaydıyla Anayasa’nın tamamı yeni baştan yazılsın, Anayasa’yla ilgili sorun çözülmez. Bu ruh bulunduğu sürece Türkiye’nin Anayasa sorunu çözülemez. Onun için biz ‘yeni Anayasa’ diyoruz. Mevcut Anayasa ruhunu teslim etmedikçe Türkiye’nin Anayasa’yla ilgili problemini çözmek mümkün değil. Bu ruh Anayasa’yı bir iktidar ve siyaset zemini olarak kullanma anlayışıdır. Bu sadece başkalarının Anayasa’ya atfettiği bir anlam değil, bizatihi Anayasanın kendi manası bu. Anayasa böyle bir görev üstlenmiş.” (AA, 28 Ocak 2015)
Problemlerin kaynağı “anayasanın ruhu” ise ki öyledir, o “ruh” nedir, nereden kaynaklıdır? “Anayasanın ruhu”nu “anayasanın ideolojisi” ve “anayasanın paradigması” olarak tarif etmek de doğrudur; ama yetmez. Türkiye’yi idare edenler de, idare edilenler de şunu bilmelidir ki, kurtulmak istediğimiz o “ruh” Kemalist anlayıştır. Anayasanın başından sonuna kadar her maddesine sinmiş olan Kemalist anlayış temizlenmedikten sonra, yani muhtemelen yapılacak ve yazılacak olan ‘yeni anayasa’ da o anlayışla hazırlanmış olursa yine sıkıntılar sona ermez.
Şunu da bilmeliyiz ki o ruh, sadece anayasaya sinmiş ve yerleşmiş değildir. Ekonomiden siyasete, eğitimden sosyal hayata kadar o ruhun tesirleri ve tezahürleri vardır. Dolayısıyla Türkiye, her kademede o anlayıştan kurtulmak durumundadır. Nasıl ki o ruhtan kurtulmayan bir ‘yeni anayasa’ bile yeni ve iyi olmaz; o anlayıştan kurtulamayan eğitim sistemi ve sosyal hayat da iyi olmaz.
Meseleyi bu şekilde ortaya koy(a)madıktan sonra söylenecek sözlerin bir anlamı olur mu? Problemi bilip de o problemi çözmeye çalışmamak iyi niyetle izah edilebilir mi? Türkiye’yi idare edenler bu meselenin ciddiyetine inanmalı ve o yönde icraatlar ortaya koymalı. Tesbitler ve güzel sözler, icraatlarla desteklenmediği sürece netice alınması mümkün olmaz.
Tabiî ki bu meselenin aşılması umumî bir konsensüse, ittifaka ve irtibata ihtiyaç vardır. Her görüşten insanlar bu problemi görüyor, ama ilk adımı başkasının atmasını bekliyor. Elbette iktidar, icraat makamı olduğuna göre ilk adım onlardan beklenir. “Bu iyi işi sadece ben yapayım, başkasının dahli olmasın” tekelciliğine de gerek yok. Kim ki Türkiye’nin önündeki engellerin kaldırılmasına yardım etmek ister, ona bu imkân ve fırsat verilmeli. Türkiye’nin hür, adil ve demokrat bir ülke olmasını isteyenler el ele vermeli ve anayasayı da esir alan bu ‘menhus ruh’tan kurtulmalıdır.
Her zaman ifade ettiğimiz bir hususu tekrarlamakta fayda var: Gelecek olan anayasa, gidecek olanı aratmasın!