Çok tehlikeli ve tuzaklarla dolu bir yoldan ilerlediğimiz her halde inkâr edilemez.
Hem içeride hem de dışarıda onlarca, yüzlerce problemle karşı karşıyayız. Gündemleri alt-üst eden ‘uzun gün’ler yaşıyoruz. Hiç hesapta yokken komşu ülkelerimizle kavgalı duruma düşüyor, ‘terör bitti, bitiyor’ diye umarken birden alevlerin göklere yükseldiğine şahit oluyoruz.
Gerilimin yüksek olduğu zamanlarda sükûnet çağrısı yapanlara daha fazla ihtiyaç vardır. ‘Keskin sirke’nin en başta ‘küp’üne zarar verdiği, atalarımızın tavsiyesi arasında yer aldığını hatırda tutmakta fayda var.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu içte ve dışta büyük problemlerle boğuşan Türkiye’nin her zamankinden daha fazla birlik beraberlik ve kardeşliğe ihtiyaç duyduğuna dikkat çeken bir açıklama yapmış. Kimileri böyle açıklamaları ‘sıradan’ olarak görebilir. Ancak gerilimi düşürücü, oyunları ve tuzakları hatırlatan beyanlara her zaman ihtiyaç vardır.
“Oyun var, tuzak var” demek; hadiseleri komplo teorilerine bağlamak olarak görülmemeli. Elbette işin içinde ‘komplo’ da olabilir, fakat bu ihtimal tuzakların varlığını görmeye mani olmamalı.
Elbette “Oyuna gelmeyelim” benzeri çağrılar bir defaya mahsus bir çağrı değil. Sürekli oyun ve tuzakların kurulduğu bir ülkede, bir bölgede, bir coğrafyada; “Oyunları bozalım, tuzaklara düşmeyelim” çağrıları da mecburen tekrarlanır.
“Ülkemizde provokasyona açık bir süreç yaşandığı” görmezden gelinebilir mi? Diyarbakır’daki hadise neredeyse ‘canlı yayın’larla izlendiği halde arkasından onlarca cevapsız soru bıraktı. İki polisin şehit olduğu, baro başkanının katledildiği, başka yaralıların da olduğu bir hadiseden bahsediyoruz. Sebep olanların [yazının yazıldığı ana kadar] yakalanmamış olması, kurulan ‘tuzağın’ arkasındaki ‘el’in çok tecrübeli bir ifsat şebekesi olduğunu akla getirmez mi?
Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun açıklamasında dikkat çeken bir ayrıntı var. İçerisine sürüklendiğimiz siyasî şartlar yorumlanırken, “(...) Böyle bir ortamda medya da, ‘özgürlük mü?-güvenlik mi?’ sarmalına sıkışan kurumlar arasında yer alır olmuştur” denilmiş.
“Özgürlük mü? Güvenlik mi?” ikilemi çok can alıcı bir sorudur. En yüksek perdeden, “Hem özgürlük hem de güvenlik” denilmeli ve birinden birini tercih mecburiyeti olmamalı. Bu bir bakıma, “Ekmek mi özgürlük mü?” sorusunu da akla getiriyor. Bu tuzak sorular karşısında, “Hem ekmek hem özgürlük” diyebilmek lâzım. Hatta “Önce özgürlük” anlamında; “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz asla!” diyebilecek bir zemine kavuşmak hedef olmalı.
Oyuncular ve tuzakçılar kendilerine yakışır şekilde ‘iş’lerini yapmaya devam edecek. Türkiye’nin yapması gereken, bu oyunları, bu tuzakları görmek ve bunları boşa çıkarmak olmalı. Bu bakımdan, “klâsik çağrı” diyerek sükûnet çağrılarını hafife almamak icap eder.
Tuzak da var, oyun da. Mesele bunları boşa çıkarmakta. El birliği ile bunu başarabiliriz. Allah, yardımcımız olsun. Amin.