Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Antalya’da düzenlenen “19. Millî Eğitim Şûrâsı”nda okullara Osmanlıca dersi konulması teklif edilmiş.
Haklı ve doğru bir teklif. Hemen ifade etmek isteriz ki ‘doğru karar’ları almak tek başına bir anlam ifade etmiyor. İlk ve son sözümüz, Osmanlıca derslerinin gerçek anlamda okuma ve yazma seviyesinde bütün öğrencilerimize ve velilerimize öğretilmesinin gerekli olduğudur.
Komisyonda, “Osmanlı Türkçesi’nin zorunlu/mecburî ders olarak bütün liselerin öğretim programlarında yer alması” teklif edilmiş, ama netice olarak ‘seçmeli’ olmasında karar kılınmış. Hemen hatırlatalım ki bu bir şûrâ kararı... Son karar yine siyasetçilerin, Millî Eğitim Bakanlığının olacak.
Öğrencinin bir haftada aldığı toplam ders sayısının çeşit olarak azaltılması amacıyla derslerin bir kısmının dönemlik olarak uygulanması, Dil ve Anlatım dersi ile Türk Edebiyatı dersleri birleştirilerek, “Türk Dili ve Edebiyatı” dersi olarak verilmesi, Sağlık Bilgisi dersi ile Trafik ve İlk Yardım derslerinin muhtevaların sadeleştirilerek ilgili derslere dağıtılması, bütün ortaöğretim kurumlarında haftalık ders saatinin azaltılması önerileri de kabul görmüş.
Keşke gündeme gelen ve kabul gören bu teklifler uygulanabilse... Daha önce de benzer toplantılarda önemli kararlar alınmıştı, ama sıra bunların uygulanmasına geldiğinde iş bir yerlerde tıkanmıştı.
Toplantıda ‘karma eğitim’ mecburiyetinin sona ermesi de talep edilmiş. “Karma eğitim” uygulaması da aslında bir ‘darbe’ anlayışının ürünüdür. Kız ve erkek bütün öğrencileri mecburen aynı okula, aynı sınıfa ve hatta ‘aynı sıra’ya oturtmaya çalışmanın kaliteli eğitimle bir alâkası yok. Yeri geldiğinde ‘baskı’ya itiraz edenlerin, bu konuda susması, “İsteyen öğrenciler ayrı okullarda, ayrı sınıflarda okuyabilsin” denildiğinde hemen itiraz etmesi anlaşılır değil.
Tekrarlamakta fayda var: Yapılan teklif, karma eğitim mecburiyetini sona erdirmeyi, isteyen velilerin çocuklarını sadece erkek ya da sadece kız öğrencilerin okuduğu okullara gönderebilmesine imkân veriyor. İsteyen veliler, çocuklarını yine ‘karma okul ve karma sınıf’lara gönderebilir. Mevcut halde, isteyen veliler çocuklarını ‘karma olmayan okullar’a (böyle okullar çok sınırlı sayıda olduğu için) gönderemiyor. Velilerin buna itiraz etme hakkı yok mu?
Ayrıca bu meseleyi ‘tabu’ olarak görmek ve tartışmaktan bile kaçınmak bilhassa ‘aydın’lara yakışmaz. Dünyanın pek çok ülkesinde sadece kızların ya da sadece erkeklerin gittiği okullar vardır. Bu meselenin elbette inançla da ilgisi vardır, ama inanç penceresinden değil de sadece eğitim penceresinden dahi bakılsa bu talebe itiraz edilmemeli. Sadece kızlar ve sadece erkeklerin okuduğu okullar olabilmeli ki, isteyen çocuğunu istediği okula gönderebilsin.
Osmanlıca öğrenilmesi meselesi ise, şimdiye kadar öğretilen “yabancı dil”ler gibi olmamalı. İlkokuldan son okula kadar güya İngilizce ve benzeri diller öğretilir; ama bu dilleri hakkıyla bilen, öğrenen kişi yok demeyelim de, çok az. Elbette Osmanlıca ‘yabancı dil’ değildir. Bununla birlikte “Biz bir karar aldık. Artık Osmanlıca öğrenilecek” diyerek de kendimizi kandırmayalım. İsabetli bir tekliftir, ama bu ders de fiilen “boş ders” muamelesi gören “seçmeli ders”lere dönüşmesin...