Darbeleri ‘toptan ve perakende olarak reddetmek’ gerektiği açıktır. Hiç kimse ‘benim darbecim iyidir’ anlayışıyla hareket edemez ve etmemeli.
Ne yazık ki ülkemizde ‘benim darbem iyidir, senin darben kötüdür’ anlayışı çoğu zaman hükmetmiş ve gerek 27 Mayıs 1960’daki darbe gerek 12 Eylül 1980 darbesini bu anlayışla destekleyen ve alkışlayanlar olmuştur. Esasında bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılı durum biraz da bu anlayış sebebiyledir. 1960 ve 1980 darbeleri bir bütün olarak vaktinde ve zamanında reddedilmiş olsaydı ‘darbeci anlayış’ bu nispette serpilip zemin bulabilir miydi?
Darbeler ve darbeciler söz konusu olduğunda peşinden hemen anayasa tartışmaları da başlatılır. Hatırlanacağı üzere 1960’daki askeri darbeden sonra 1961 Anayasası yapılmış, aynı şekilde 1980 darbesinden sonra da 1982 Anayasası millete dayatılmıştır. Bugün bile bu anayasaların ‘halkın büyük çoğunluğunun desteğiyle’ kabul edildiği anlatılır. Görünüşte öyledir, ancak bu tercihin ‘adil bir seçim zemini’nde yapıldığını kim söyleyebilir? 1961’i yaşamadıysak da 1980 darbesi sonrası 1982 yılında milletin tercihine sunulan “1982 Anayasası”nın nasıl bir baskı ve aldatma ile millete kabul ettirildiğinin şahidiyiz. Anayasanın halkoyuna sunulduğu zeminde “Bu anayasaya hayır verin” demek fiilen imkânsız ve suçtu. Aksine “Evet” demek dört bir koldan teşvik ediliyor ve millet korkutulup ürkütülüyordu. Ayrıca milleti yanıltmak için ‘kanca maddeler’ de vardı. Mesela, ‘din dersi’ okullarda mecburi olarak okutulacaktı. Ee, böyle bir fırsat kaç yılda bir gelirdi! Oysa bir şeyin ‘zorla’ okutulması özünde yanlış ve hataydı. Fakat darbeciler bunu güzelce istismar etti ve ‘adil olmayan 1982 anayasası’na ‘hayır’ oyu vermeyi ‘terörist olmakla eş’ tuttular. Elbette bu tavrı hatırlayanlar olacaktır.
Gel gelelim iktidar, iktidara gelişinin üzerinden neredeyse çeyrek asır geçtikten sonra “1982 darbe anayasasından kurtulalım” benzeri açıklamalarda bulunuyor. Elbette ülkemizin darbecilerden ve onların hazırladığı anayasalar kurtulmasında sayılamayacak kadar fayda vardır. Bununla birlikte “darbeci anayasa”dan kurtulurken “daha kötü bir anayasa”ya yakalanmamak gerekir.
Hukukçu Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Facebook mesajında şöyle demiş: “AKP ikinci kapsamlı anayasa değişikliğini 2017’de yaptı ve o zaman da ‘’darbe anayasası değil sivil anayasa’’ mealinde propaganda yapıyordu. Fakat ne oldu, onaylanmasını sağladığı değişiklikler otoriter tek-adam rejimini yerleştirerek Türkiye’nin devlet sistemini 12 Eylül Anayasası’nın bile gerisine düşürdü. Ve korkarım ki, bu sefer de yapmak istediği değişikliği başarırsa, bu halihazırdaki tek-adam rejimini daha da tahkim etme (...) yönünde gerçekleşecektir.” (9 Eylül 2024)
Şimdi böyle bir ‘yeni anayasa’ya Türkiye’nin ihtiyacı olar mu? Evet, yeni ve sivil anayasalara her zaman destek vermek icap eder, ama gelen anayasa giden anayasayı aratmamalı. Şimdiki hale bakılında gelen ve gelmesi istenen anayasa; darbecilerin hazırladığı “1982 Anayasası”nı bile aratacak nitelikte...
“Örtülü darbe”leri görmek ve itiraz etmek icap eder vesselam.