Her türlü darbe, millete ve memlekete yapılmış en büyük fenalıkların başında yer alır. Darbeler ve darbeciler Cehennemin dibini hak eder. Darbeciye kimliği sorulmaz, karşı çıkılır ve hak ettiği cezayı alması istenir.
15 Temmuz’un üzerinden tam bir yıl geçti. Öncesinde böyle bir hadiseye ihtimal veren çıkmıyordu. İdareciler, uzmanlar ve sivil toplum kuruluşları haklı olarak “Darbe dönemi geride kaldı” diyordu. Çünkü “AB’ye uyum paketleri” açıklanıyordu ve ‘vesayet odakları’nın etkisi kırılıyordu. Derken hiç ihtimal verilmediği bir dönemde 15 Temmuz darbesi yaşandı.
Aradan bir yıl geçti ve halen bu ‘risk’ tartışılıyor. Başbakan Binali Yıldırım, gazetelerin temsilcileriyle yaptığı toplantıda “(Darbe konusunda) Risk ihtimali ne kadar? Tehlike geçmedi diye hep söyleniyor, sivillerden hep duyuyoruz” sorusunu şöyle cevaplandırmış: “Açıkçası bundan sonrası için silâhlı bir darbe teşebbüsünden bahsediyorsanız, bu ihtimali ben çok yüksek bulmuyorum. Böyle bir durum söz konusu değil. Bu tamamen terör örgütünün yandaşlarına ve kamuoyuna ölmedim, ayaktayım, mesajı vermek için diri tuttuğu bir şeydir. Ha bizi rehavete sürükler mi? Tabiî ki sürüklemez. Biz her türlü tedbirimizi alıyoruz. Türkiye’nin yaşadığı bir 15 Temmuz var. Allah bir daha o günleri bu ülkeye yaşatmasın. Ama ona benzer bir çılgınlık, bir ahmaklık yapılacak olursa, bu sefer bedel daha ağır olur, bunu herkesin bilmesi lâzım.” (Vatan g., 14 Temmuz 2017)
Darbelerin bunca fenalığı, kötülüğü ve çirkinliği görüldüğü halde “darbe riski’nin akıllara gelmesi bile düşündürücü.
Türkiye’nin konuşması ve tartışması gereken asıl mesele, her türlü darbe ihtimalini Kaf Dağı’nın ardına nasıl atacağıdır. Darbenin kendisi gibi, darbe ihtimali ve konuşulması bile Türkiye’nin önünde ciddî bir engeldir. Darbe ihtimalinin ortadan kalkması ve bu fenalığın akıllara gelmemesi için şeffaf ve tam işleyen bir adalet sistemi gereklidir. İşlerin lâyık olanlara verildiği bir sistemde darbe ihtimali ortadan kalkar.
Bazıları görmek istemese de AB uyum paketleri Türkiye’yi darbe ihtimallerinden de uzaklaştırmıştı. Sivil siyasetin ve Meclisin etkili olduğu bir sistemde darbecilerin barınması mümkün değildir. Türkiye bunu görmeli ve her seviyede darbeci yetiştiren sistemi tasfiye etmelidir.
15 Temmuz vesilesiyle yapılan açıklama ve tesbitlerde “daha fazla demokrasi” taleplerinin dile getirilmiş olması da isabetlidir. Meselâ, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, “15 Temmuz gecesi verilen demokrasi mücadelesi, ülke tarihimizde bir dönüm noktası olmalı, bütün ayrışmalar bir kenara bırakılmalı, ortak değerlerimiz etrafında, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde adil, eşitlikçi, herkesi kucaklayan, liyakate ve hakkaniyete dayanan bir yapı oluşturulmalıdır” şeklinde bir çağrı yaptı.
YASED Başkanı Ahmet Erdem de demokrasinin ve ekonominin gelişmesinin ancak çok partili demokrasi, hukukun üstünlüğü ve rekabetçi bir serbest piyasa ekonomisi ile mümkün olduğunun bilinciyle hukuk devletini ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik her türlü müdahalenin karşısında olduklarını hatırlatmış.
Darbelerin kökünü kazımak için hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin tesisi ilk işimiz olmalı. Allah milletimizi her türlü darbelerden muhafaza etsin. Amin.