Yüksek katılımın olduğu bir seçimi daha geride bıraktık. Yüksek Seçim Kurulu Başkanının açıklamasına göre, seçime katılım oranı, ortalama yüzde 85,18 olmuş.
Yani, 56 milyon 949 bin 9 seçmenden, 48 milyon 537 bin 201 seçmen oyunu kullanmış. Yüksek katılıma rağmen, yine de 8 milyonu aşkın kişi çeşitli sebeplerle sandık başına gitmemiş.
Ortaya çıkan tabyola göre, iktidar partisi hem oylarını, hem de milletvekili sayısını ciddi mânâda arttırarak tek başına iktidar imkânına kavuştu. Doğrusu bu neticeyi anket firmaları dahil önceden tahmin eden çıkmadı. Seçim neticeleri üzerinde değişik değerlendirmeler yapılabilir ve muhtemelen önümüzdeki günlerde de yapılacak. Ancak bunlar neticeyi değiştirmez.
Seçimlerden sonra yapılan yorumlarda büyük ölçüde ‘akl-ı selim’e davet vardı. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Artık, seçim atmosferini bir an önce geride bırakarak Türkiye’nin geleceğini düşünmek zorundayız” ifadelerini kullanmış. TÜSİAD’dan yapılan açıklamada ise, bundan sonraki süreçte toplumsal kutuplaşmanın sona erdirilmesi yönünde, ortak akıl ve uzlaşı anlayışı içinde hareket edilmesi gereği hatırlatılmış.
Benzer bir açıklama da TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’ndan geldi: “Hepimizin aynı gemide olduğunu unutmadan, uzlaşı içinde birlikte çalışarak, istişare ederek ve ortak akıl ile tüm meselelerimizin üstesinden gelebiliriz. Şimdi ülkemiz için hep birlikte çalışma zamanı.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu da, ‘balkon konuşması’nda, “78 milyon vatandaşımızın hukuku mutlak surette korunacaktır. Husumet, nefret ve şiddet dili kaybedecek. Türkiye’yi her türlü kutuplaşmadan, her türlü gerilimden çıkaracağız. (...) Kimse herhangi bir şekilde ayrımcılığa tabi tutulacağı düşüncesine vehmine kapılmasın. Kavganın, kutuplaşmanın olmadığı, herkesin birbirine barış içinde selam verdiği yeni bir Türkiye için hep birlikte kolları sıvayalım” demiş.
Bu tesbit ve temennilerin konuşma ve açıklamalarla sınırlı kalmaması gerekir.
Seçimlerin geride kalmış olması, Türkiye’nin temel meseleleri üzerinde daha yoğun çalışma yapılmasını gerektiriyor. Ortak çağrı ve ortak temenni bu istikamette. Kutuplaşmanın Türkiye’ye birşey kazandırmadığını hatırlatmaya bile gerek yok. Kutuplaşmanın sona erdirilmesi, adaletle hükmetmekle mümkün olur. Bunun temini noktasında endişeler de var. Endişeleri izale etmek de Türkiye’yi idare edenlerin vazifesi.
Seçim neticelerinden hem muhalefetin, hem de iktidarın alması gereken dersler vardır. Kim bu dersleri alırsa kendi siyasi anlayışı için istifade etmiş olur. Her seçimin kendine göre sürprizleri oluyor. İktidar partisi de bu oyların kalıcı olduğunu düşünmesin. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar geçen 5 ay zarfındaki bu oy kayması, siyasi tablonun kaygan bir zeminden ibaret olduğunu bir defa daha gösterdi.
Neticede sandık konuştu, siyasetçiler de gereğini yapacak. Hak, hukuk, adalet ve demokrasinin mükemmel mânâda işlediği bir ülke olmak en büyük temennimiz.