Dine hizmet ya da dinî hizmet aslında hepimizin vazifesi.
Bu vazifeleri imamlara, hatiplere ya da hocalara havâle edemeyiz. Belki öncelik onlardadır, ama en başta fıtrat dini olan İslâmı hayatımıza tatbik edip yaşamak üzerimize vazifedir.
“Diyanet İşleri Başkanlığınca 100 ilçeye müftü atandı” başlıklı bir haber okuyunca (AA, 24 Ekim 2017) bu görevlerin belli bir süre ‘vekâletle’ yürütüldüğü akla geliyor. İlk bakışta müftülerin vazifelerinin rutin olduğu akla gelebilir, ama vazifesini hakkıyla yapanlar için müftülük de yorucudur, imam hatiplik de.
100 ilçe müftüsünün görev yerlerinin belirlenmesi için yapılan törende konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, müftülere önemli mesajlar vermiş. “Bizim en temel vazifemiz, halkımızın mânevî hayatına rehberlik etmektir. Eğer biz toplumun ihtiyaçlarını karşılamazsak, bıraktığımız boşluk başka şekillerde doldurulacaktır” diyen Prof. Dr. Erbaş, şöyle devam etmiş: “Bütün çalışmalarımızda bu ana gaye hep aklımızda ve önümüzde olmalıdır. İlçenizin din hizmetleri açısından ihtiyaç tesbitini âcilen yapmalısınız. Aile yapısı, boşanma oranı, aile sorunları, gençliğin durumu, sokak çocukları, uyuşturucu, mülteciler, alkol tüketimi gibi alanlarda hızlıca ve kapsamlı olarak bilgi edinmelisiniz. Sonra her bir alana yönelik, çalışma planı hazırlamalısınız. Vaaz, irşâd konuları, yerel sorunlar ve ihtiyaçlara göre hazırlanmalıdır. Özellikle aile, gençlik çalışmalarını muntazam hâle getirmek zorundayız. İlimden asla kopmayın. İdarecilik göreviniz ilimle irtibatınızı koparmamalıdır. Bir ilim talebesi olmaya devam etmelisiniz. İlim, bizim önümüzü aydınlatan ışık olmalıdır. Ancak bu şekilde müftü unvanını lâyıkıyla taşıyabilirsiniz.”
Maddî yatırımların ve câmi sayısının çok önemli olmadığı anlamına gelen tesbitler de yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Câmi, Kur’ân kursu inşa edildiğinde iş bitmiyor, yeni başlıyor. Asıl önemli olan câmide cemaatin, irşâdın, Kur’ân kursunda öğrencinin, eğitimin varlığıdır. Câmiyi yaptıktan sonra daha önemli olan o câminin içini doldurabilmektir.” demiş.
Bu haklı ikazların dikkate alınması ve uygulanmasını arzu ederiz. Bu vesile ile şunu da ifade etmekte fayda var ki, imam hatip ya da müftülerin çok önemli bir temsil görevi vardır. Vazifesini hakkıyla yapanları tenzih ederiz, ama bu noktada tenbellik yapanlar da var. Tayin edildiği ilçede görev yapıp da o ilçede gitmediği köy, ulaşmadığı cami bulunan bir müftü vazifesini yapmış sayılır mı? Nasıl ki başka memurlar için “vatandaşın içine girsin, derdini dinlesin, çare arasın” deniliyor; bu vazife müftüler için çok daha önceliklidir. Elbette her şeyi gazeteler yazmaz, ama müftülerin bilhassa köy câmilerini belli bir sırayla ziyaret etmeleri, köy halkıyla kaynaşmaları, onların dertlerini dinlemeleri gerekmez mi? Elbette sözümüz, bunu yapmayanlaradır. Yoksa her hafta bir köy câmiine giden, vatandaşla samimî ilişkiler kuran müftü ya da diğer memurlar vardır ve onları peşinen tebrik diyoruz.
Kusura bakılmasın, ama bu vesile ile vatandaşın dilinde olan bir tenkidi de idarecilere hatırlatmak isteriz: Lütfen müftülerimiz de tasarruflu yaşasın ve millete örnek olsun. Lüks arabalarla yapılan köy ve câmi ziyaretleri memnuniyet değil, ilâve tenkitlere sebep oluyor. Devlete ait taşıt satışına müftülüklerdeki lüks araçlardan başlansa yeridir. Aman tasarruf, aman tasarruf, iktisâd!...