Üzerinde en çok konuşulan meselelerden biri siyaset ise, ikincisi de her halde futboldur.
Türkiye’yi idare edenlerin de teşvikiyle herkes mutlaka bir futbol takımını tutar ve spor hakkında fikir ileri sürer. Güya bu yolla gençler kötü alışkanlıklardan uzak tutulur. Statlardaki şiddet sırf bu sebeple görmezden gelinir.
İsterseniz futbol sevgisi ve statlara yapılan yatırımların tartışmasını başka bir vakte bırakıp, İzlanda’dan gelen bir habere kulak verelim:
Bugün (9 Ekim 2016, Pazar) Türkiye ile karşılaşacak olan İzlanda’da teknik ekip, 2012’den beri evinde oynadığı her millî maç öncesi taraftarlarla buluşup kadroyu ve taktikleri tartışıyor. Bir barda 12 kişiyle başlayan maç toplantıları artık 400 kişiye ulaşmış durumda. (...)
“Euro 2016’daki performansıyla dikkat çeken İzlanda, Avrupa Futbol Şampiyonası tarihinin en küçük ülkesiydi. 330 bin kişilik nüfusa karşın Euro 2016’da çeyrek finale kadar çıktılar. (...)
“Ülkedeki çim sahalar, mevsimden dolayı sadece 6 ay kullanılabiliyor. İzlanda’da teknik direktör Lagerback’ın emekli olmasından sonra bu göreve gelen Hallgrimsson da aslında bir diş hekimi. 32 yaşındaki kaleci Halldorsson ise bir sinema yönetmeni. 2012’de ülkesinin Eurovision’a katıldığı şarkının klibini çekmiş. (...)
“İzlanda’da teknik ekibin taraftarlarla arasında sıkı bir bağ var. 2012 yılında Faroe Adaları ile oynadıkları maçtan önce taraftar grubu Tolfan’ın uğradığı bir bara gitmişler ve buradaki taraftara kadroyu paylaşmışlar, taktikleri anlatmışlar. Bunu da gelenek haline getirmişler. Evinde oynadıkları tüm maçlar öncesinde barda bu toplantıları yapıyorlar. İlk etapta 15 kişiyle başlayan bu bilgilendirme toplantıları şimdilerde 400 kişiye ulaşmış. Hallgrimsson, Lars Lagerback’ın bu geleneğini sürdüreceğini söylüyor. Tecrübeli teknik adama göre bardan basına bilgi de sızmıyor. (http://www.aljazeera.com.tr/haber/izlandada-bir-gelenek-taraftarla-mac-toplantisi)
Bu tablo, “Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir” (Lem’alar, Yirminci Lem’a, s. 374) tesbitini tasdik etmiş olmuyor mu?
Futbol tartışmalarını futbol taraftarlarına bırakalım ve İzlanda örneğinden kendimize ders çıkaralım. İzlandalı yöneticilerin futbolda yaptığını biz meselâ eğitimde, sanayide, sosyal meselelerde yapamaz mıyız? Hangi eğitim yöneticisi, hangi siyasetçi eğitim politikalarını oluştururken bir defa olsun “Veliler ve öğrenciler bu hususta ne düşünür?” diye merak etti? Siyasetçiler ya da eğitim sistemine şekil verenler öğrencileri ve vekilleri dinlese zarar mı eder? Ya da İzlanda vatandaşları dinlediği için zarar mı etmiş? Tam aksine nüfus bakımından az olsalar da kendilerinden çok daha ‘büyük’ ülkelerin millî takımlarını mağlûp etmiyorlar mı?
Boş övünmeleri bir yana bırakalım ve her türlü işimizi muhataplarıyla konuşarak, tartışarak ve ortak bir noktada buluşmayı deneyerek yapalım. Aklın, ilmin ve fıtratın da gereği bu değil mi?
“Yok, biz en iyisini biliriz. Başkalarından hele hele vatandaştan akıl almaya ihtiyacımız yok” diyenler varsa başarısızlığa ve mağlûbiyetlere hazır olsunlar.