Son sözü belki de en başta söylemek lâzım: Kâinattaki en büyük hakikat olan ölümü öldüremeyenler, onu yok saymaya, unutmaya ve unutturmaya çalışıyorlar. Mümkün olmayan bu talebin dile getirilmesinin sebebi ne olabilir ki?
“Dersimiz ölüm” başlıklı bir manşet habere göre, ilköğretim çocuklarına yönelik hazırlanan “Değerler Eğitim Seminerleri”nde “Ölüm nimettir, çoğu zaman ağırlaşmış hayat yükünden kurtulmaktır” deniliyormuş. (Hürriyet, 26 Şubat 2015)
Aynı habere göre ilköğretim öğrencilerine yönelik yapılan bu ‘Değerler Eğitimi’ seminerlerine Ankara Barosu’ndan itiraz gelmiş. Seminer içeriklerinin hukuka aykırı olduğunu savunan baro, ilköğretim çağındaki küçük yaştaki çocuklara kış mevsiminin bile ‘kefen/ölüm’ gibi ifadelerle anlatılmasının psikolojilerine zarar vereceğini iddia etmiş.
Her insan ölümden korkar, ölümün yüzü soğuktur; ama ölümden ürkmek gerekmez. Korkunun ölüme, ecele faydası olmadığına göre korkmak çare değil. Ölümü, ‘idam’ olarak görmek yerine, daha önce vefat eden dostlara ve ahbaplara kavuşma olarak görmek ‘korku’yu ortadan kaldırır. Bu da sadece bir kabul değil, eğitim ve inanç meselesidir.
Farzedilsin ki, ‘ölüm dersi’ vermeyi engellediniz. ‘Ölüm’ü engellemek mümkün mü? Hem, niçin çocuklarımız ölüm hakkında doğru bilgiyi öğrenmesin, ona hazırlıklı olmasın? Çocuklarımız ‘ölüm’den korkuyor da, başka şeylerden korkmuyor mu? Hani, korkularla yüzleşmek gerekecekti?
“Ölüm dersi”nin olmasında onlarca, belki de yüzlerce fayda var. Meselâ, şöyle düşünmek akla gelmez mi: Çocuk ya da yaşlı herkes kendisi ya da tanıdıkları ölebildiğine göre, bu ders sayesinde çocuklarımız ‘ölüm hakikati’ne karşı hazırlıklı olmuş olmaz mı? Bir öğrenci bile, bu seminerlerde aldığı ‘ölüm dersi’ sebebiyle, karşılaştığı bir ölüm sonrasında krize girmese ve o hadiseyi ‘hasta’ olmadan aşabilse iyi olmaz mı?
Ölümden korkma hadisesinin ‘manşet’ olması ilk defa yaşanmıyor. Çoğu kişi hatırlayacaktır, bir zamanlar İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı girişindeki “Her canlı ölümü tadacaktır” yazısı da bazılarının ‘yaşama sevinci’ni yok ediyor diye itiraz görmüştü. Sonradan bunun ‘âyet meali’ olduğunu öğrenince itirazları geri çektiler. Ölümü öldüremeyen insanların, ölümün hatırlatılmasından bu kadar rahatsız olmasını anlamak mümkün mü?
Bazı ‘uzman’lar, güya ilmî açıklamalar yapıp, “Bu yaşta bu bilgilerin çocuklara verilmesi doğru değil” diyorlar. Kusura bakmasınlar, ama bu bilgiler, hayatın gerçekleriyle örtüşmüyor.
Risale-i Nur Külliyatında bu mesele izah edilirken, bilmânâ şöyle denilmiş: İnsanların yarısını oluşturan çocuklar, ancak Cennet fikriyle ölümlere karşı dayanabilirler. Meselâ, Cennet fikriyle şöyle der: “Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü; Cennetin bir kuşu oldu, Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.” Yoksa, kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, onların dayanma gücünü yerle bir eder. (Sözler, s. 92)
Netice-i kelâm: Ölümü öldüremeyenler, çocuklara ‘ölüm dersi’ verilmesine itiraz etmesinler. Çocuklarımıza uygun ve onların anlayacağı şekilde verilecek ölüm ve sonrası ile ilgili bilgiler, onların daha ‘sağlam’ olmasına sebep olur. Yoksa, her ölüm ve ölüm haberi onların dünyasını yıkar. Hiç bir sosyolog ve psikolog da bu yıkımlara çare olamaz, kusura bakmasınlar...