Eğitim sistemi ile ilgili tartışmalar bitmiyor, bitmemesi de iyidir. Daha kaliteli bir eğitim sistemine ulaşıncaya kadar konu tartışılmalı.
‘Küresel Öğretmen Ödülü’nde ilk 10 finalist arasına girmeyi başaran Finlandiyalı matematik öğretmeni Maarit Rossi’nin eğitim konusunda yaptığı tesbitler bize de örnek olabilir. Matematiği daha eğlenceli hale getirmek için 30 yıldır çalıştığı ifade edilen Rossi’nin farkı, dersleri hayatın bir parçası olarak görmesi.
Rossi ile ‘İyi Eğitim için Yelken Aç’ semineri için geldiği İstanbul’da gazetecilerin sorularını da cevaplandırmış. Türkiye’de en zor dersler arasında sayılan matematiği öğrencilere sevdiren Maarit Rossi, metodunu şöyle özetliyor: “Öncelikle öğretmen merkezli değil, öğrenci merkezli eğitim veriyorum. Öğrencilerime ne yapacağını söylemek yerine, onlara koçluk ediyor ve tavsiyelerde bulunuyorum.”
‘Küresel Öğretmen Ödülü’nde ilk 10 finalist arasına girmeyi başaran Rossi, matematiği öğrenciler için nasıl anlamlı kıldığına dair şöyle bir örnek vermiş: “15 yıl önce Fin Kızılhaç örgütüyle çalıştık. Afrika’da bir ülkede yaklaşık 1 milyon insan ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı. (...) Kızılhaç, buralara gıda sağlayabilmek için limandan malzeme getiriyordu. Bizim öğrencilerimiz de (...) gıda ve sağlık malzemelerinin sayımını yaptılar. Ayrıca ne kadar gıda, malzeme ve ilâç gerektiğini de hesaplıyorlardı. Bunun için basit bir matematik yeterli. Fakat bu tecrübe öğrencileri motive etti. Çünkü matematik onlar için anlamlı hale geldi. İnsan hayatını kurtarmadaki işlevini gördüler.”
Maarit Rossi, Finlandiya’daki matematik eğitimini anlatırken de şöyle demiş: “Finlandiya’da özellikle ilk ve orta düzeyde ağır matematik konularına yer verilmez. Bu tip konular yaklaşık 20 yıl önce müfredattan çıkartıldı. PISA’da Finlandiya’nın iyi puanlar almasının sebeplerinden biri de bu. Bizde müfredat çok sıkı değil. Öğrenciler matematiği yaparak öğrenmeli. (...) Bazen metrik sistemleri değil, ayaklarını ve ellerini kullanıyorlar. Bu insan tabiatına çok daha uygun bir öğrenme metodu.”
“Bu yöntemi Türkiye’de uygulamamız mümkün mü?” sorusu da şu cevabı almış: “Neden olmasın? Önceliklerden biri öğretmen merkezli yaklaşımı bir kenara bırakarak, öğrenci merkezli bir yönteme geçmek. Bu noktada öğretmenler de eğitimden geçmeli. Mahalli yönetimler eğitimlerde rol alabilir. Bu, başarılı öğretim metodlarının geliştirilmesinde öğretmenleri de iyi birer partner haline getirebilir. Materyallere de odaklanılmalı. Çoğu ülkede ders kitapları iyi muhtevalar sunmuyor. Kitapların eski moda matematik eğitimine göre yazıldıklarını görüyoruz, gerçek hayatla bağlantı ve disiplinler arası yaklaşım neredeyse hiç yok.”
Ya ev ödevleri ne olacak? Çok kolay: “Finlandiya’da öğrenciler yılda 190 gün okula gidiyor. Düzeyden düzeye değişse de 5 ve 6’ncı sınıfta haftada 20 saat civarında eğitim veriliyor. 7’den 9’uncu sınıfa kadar ise haftada 30 saat. (...) Öğrencilerimize çok az ödev veriyoruz. Asıl öğrenme okulda olur. Bu bizim sistemimizi diğer ülkelerden ayırıyor. Ulusal bir sınav, herhangi bir müfettiş yok. Öğretmenler profesyonel olarak kendilerini geliştirmenin yollarını arıyor ve bunları çekinmeden deniyorlar.” (Hürriyet, 6 Haziran 2016)
Dikkat edilirse, bu tekfillerin çoğu için para da lâzım değil. Sadece plan, karar ve uygulama için siyasî irade lâzım.