Tecrübelerden süzülen sözleri dikkate almadığımız için fert ve millet olarak bedel ödemeye devam ediyoruz.
Oysa hem Hadis-i Şeriflerde hem de atasözlerinde öfkenin, kızgınlığın fayda yerine zarar verdiği hep hatırlatılmıştır.
Kitaplarda yer alan bazı Hadis-i Şerifleri hatırlayalım: *Öfke, şeytanın vesvesesinden hâsıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Sinirlenince, abdest alın. *Öfkelenen sussun. *Sinirlenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın. *Öfkeli iken karar vermeyin. *Öfkesini yeneni, Allah (cc) korur ve düşmanını ona boyun eğdirir. *Yiğit, pehlivan hasmını yenen değil, öfkesini yenendir. *Bir kimse Resulullah Efendimizden (asm) nasihat istedi, (Kızma, sinirlenme) buyurdu. Birkaç yönden gelip birkaç kere sordu, hepsine de (Kızma, sinirlenme) buyurdu.
Hadis-i Şeriflerde bu hatırlatmalar olduğu gibi tecrübeli büyüklerimiz de her zaman öfkeden uzak durmayı tavsiye etmiştir. Osmanlı Devletinin kurucularından Osman Gazi’nin kayınbabası ve hocası olan Şeyh Edebali’nin vasiyeti olduğu ifade edilen tesbitlerde de öfkeden uzak durmak tavsiye edilmiştir. Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye vasiyetinde, “Ey oğul! Beysin, bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Güceniklik bize, gönül almak sana... Suçlamak bize, katlanmak sana... (...) Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz... Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demiştir.
Bu ikazlara ilâve olarak, öfke ile kalkanların zararla oturduğuna da tarih şahittir. O halde öfke ve onu destekleyen hamaseti yavaşça yere bırakmak durumundayız. Hele hele idarecilerin bu hususta bin kat daha dikkatli olmasında fayda var. Çünkü onların öfke ve hamaseti sadece kendilerine değil herkese ve hepimize zarar verme ihtimali vardır.
Öfke hali tıbben ‘deli’lik benzeri bir hal değil mi? Ve bu hal üzerine olan, öfkenin hükmettiği anlarda isabetli karar verebilen tek bir kişiye dahi rast gelmek mümkün müdür? Yanlış olacağını bildiğimiz halde öfkeyi, kızgınlığı, hamaseti niçin teşvik edelim?
İdarecilerin ortaya koyduğu öfke hali cemiyetin her kademesine olumsuz anlamda tesir ediyor. Şunu görmeliyiz ki çoğu zaman insanları bir arada tutan hemşerilik ve akrabalık gibi bağlar bu öfkeye mağlup olmuş durumda. Artık değil akrabalar, aynı ailenin fertleri bir araya gelip konuşamaz halde. Bu durum şimdiye kadar çok önem verilen ve cemiyeti ayakta tutan güzel hasletleri de aşındırdı. Neredeyse hasta ziyaretleri ve düğünler bile insanları bir araya getiremiyor. Sosyal medya mesajlarına yansıyan ifadelere bakıldığında çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılır. Çekirdek aileleri bile bölen, dağıtan ve ayıran bu kırılma karşısında kim sessiz kalabilir? Büyük aile kavgalarında dahi söylenmeyen ve söylenmemesi gereken “Ne cenazene gelirim, ne de cenazeme gel” benzeri fena sözlerin artık sıradan sözler haline geldiğini inkâr etmek mümkün mü?
Cemiyetin temel taşlarını parçalayan ve köklerini kurutan bu hal ve gidişe mutlak surette itiraz etmek lâzım. Öfke ile değil, uysallık ve güzel sözlerle. İnsanların öfke rüzgârlarına değil, kardeşlik meltemlerine ihtiyacı var.
Teröre karşı bir araya gelindiği gibi öfkeye karşı da bir araya gelelim.