İkincisi, adalet hızla tecelli etmiyor. Üç beş yıl değil, yirmi yıl; hatta daha fazla devam eden dâvâlar oluyor. Mevcut halden memnun olana rastlamak mümkün değil. Siyasetçi de, hukukçu da, vatandaş da daha iyi işleyen bir adalet sistemi arzuluyor.

Zaten sıkıntılı olan adalet sistemi ilân edilen Olağanüstü Hal sebebiyle daha da problemli hale geldi. OHAL dönemi mahiyeti itibarıyla ‘normal olmayan bir dönem’dir. Bazı işler kanunlarla değil, kanun hükmünde kabul edilen hükümet kararnameleri ile yapılır. Kanun çıkarmak için TBMM’nin belli kurallara uygun olarak çalışması icap ederken, kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarmak için böyle bir mecburiyet yok. İlk bakıldığında ‘işler hızla ilerliyor’ intibaı verse de uzun dönemde bu halde kalmak hem millet hem de devlet için faydalı değildir. Zaten faydalı olmuş olsa ömür boyu OHAL’in devam etmesi istenirdi.

Demokrasinin tam olarak işlediği hallerde de, olağanüstü hallerde de hiç ihmal edilmemesi gereken şey adalet sistemidir. Adalet sisteminin iyi işlemediği haller OHAL dahi olmasa iyi hal değildir.

Son zamanlardaki bazı icraatlar, adalet sisteminin iyi işlemesi gerektiğini herkese bir defa daha gösterdi. 

“Adalet Zemini Platformu” yaptığı açıklamada buna dikkat çekip şöyle demiş: “(Yaşananlar) Basın ve düşünce özgürlüğüne ağır hasarlar vermektedir. Hukuk devletinde kişilere veya kurumlara yönelik soruşturmalar elbette yapılabilir, ama medyaya yönelik sürmekte olan dâvâlar amacını aşan bir yöne kaymıştır. Medya kuruluşlarına terör suçlaması ile sürekli baskınlar düzenlemek, çalışanlarını tutuklamak, toplumdaki adalet duygusunu zayıflatmaktadır.”

Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı da memurları işe alırken mülâkat şartının getirilmesini şöyle eleştirmiş: “‘Terörle mücadele ediyoruz’ diyerek, öğretmenlerden sonra sağlık personeli alımında da mülâkatın getirilmesi kabul edilemez. Bunun adı terörle mücadele değil, bizzat kamuya girişte adam kayırma ve torpilin önünü alabildiğince açmaktır. Kısacası OHAL’in kamu çalışanları açısından adeta zulüm aracı olarak kullanılmaya çalışıldığını görmek son derece üzücüdür. Savunma bile yapamadan kamu çalışanlarının açığa alınıp ihraç edilmesi, üniversitede görevli akademisyenlerin oy kullanma hakkının kaldırılarak iradelerinin tümden geçersiz kılınması ve açığa almalardaki 3 aylık sürenin kaldırılarak çalışanların belirsizlik içerisinde bırakılması gibi uygulamalarla kamu hukukuna, adalete ve hakkaniyete zarar verilmektedir.”

Adalet her zaman ve her yerde herkese lâzım. Hak, hukuk ve adaletin tecelli etmesi bazı zamanlarda göz ardı edilemez. “OHAL var, o halde adaletin tecelli etmesini biraz erteleyelim” demek kendi ayağına kurşun sıkmaktan farksızdır.

Adaletin lâzım olduğunu bilip söylemek bize, hepimize, herkesi; bunu temin etmek de Türkiye’yi idare edenlere düşer. Elbette zorluklar vardır, ama zaten idarecilik bu zorlukları aşmak için değil mi? 

OHAL’de de, normal halde de adaletin tecellisini birinci iş olarak görelim. Milletin de, devletin de menfaati buradadır. Adalet olmadan asla…