Bütün dünyada İslâm korkusunun yayılmaya çalışıldığı inkâr edilemez bir gerçek. Bunun için çalışan ‘ifsad şebekeleri’ var. Ancak tam aksi gelişmeler yaşandığına şahit olunuyor.
Fransız akademisyen Jocelyn Cesari’nin yaptığı tesbitler, İslâm güneşini perdelemek isteyenlerin aksiyle tokat yediğini gösteriyor. Fransız akademisyen Profesör Jocelyn Cesari, hem Harvard Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde dersler veriyor hem de okulun ‘Batı’da İslâm’ adlı fakülteler arası programının yöneticiliğini yapıyormuş. Prof. Cesari’nin bir başka dikkat çekici yönü de, 2003’teki Irak işgalinin ardından ABD’nin el koyduğu Saddam Hüseyin arşivlerinde çalışma izni verilen az sayıdaki kişilerden olmasıymış. O dönemki çalışmalarını ‘The Awakening of Muslim Democracy: Religion, Modernity, and the State/ Müslüman Demokrasinin Uyanışı: Din, Modernite ve Devlet’ adıyla da kitaplaştırmış bir isim.
İslâm adına hareket ettiklerini iddia eden bazı örgütlere en başta İslâm dünyasının itiraz etmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Cesari, “Bence bugün karşı karşıya olduğumuz daha ziyade İslâmiyet ile seküler siyasî aktörler arasındaki bir savaş”tır demiş.
“İslâm dünyası bu sorunla [IŞİD] yüzleşmek zorunda” diyen Fransız akademisyen Jocelyn Cesari, şunları da ilâve etmiş: “Hem Müslüman ülkelerin hem de devlet için çalışmayan sivil Müslüman aktörlerin gerçek dinî geleneklerine geri dönüş için harekete geçmesi gerekiyor. Müslümanlara düşen, IŞİD’in İslâmiyet üzerinde tekel iddia etmesinin önüne geçmek. Ve bunun acilen yapılması gerekiyor. (...) Din âlimleri bir işbirliği sergileyerek klâsik İslâmî öğretinin mesajlarının gençler arasında meşrûiyet kazanması için ortak hareket edebilir. Ama bunun gerçekleşmesi için Müslüman devletlerin de kendi içlerinde İslâm’ın sadece bir koluna ayrıcalıklı konum sağlamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Henüz o noktadan çok çok uzakta olduğumuz ortada. Meselâ Mısır’da kimin iyi kimin kötü Müslüman olduğuna karar veren bir devlet var. Devletlerin bu tür yaklaşımları IŞİD’in ekmeğine yağ sürüyor. IŞİD’in mesajının zayıflatılabilmesi için Müslüman ülkelerin İslâmiyetin yorumu açısından çoğulcu ve hoşgörülü yaklaşımlara yönelmesi önemli.”
Çok daha önemli bir ‘müjde’ Amerika örneğinde var. Jocelyn Cesari bunu da şöyle anlatmış: Kamusal alanın ahlâkı her yerde kadın bedeni üzerinden tanımlanıyor. Kadın bedeni her daim siyasî çekişme alanı olmuş. Bütün siyasî aktörler kadını yeni kurmak istedikleri düzenin şu ya da bu şekilde sembolü haline getirme çabasında olmuş. Mustafa Kemal Atatürk’ünki de kadın bedeni üzerinden pozisyon almaktır nihayetinde. (...) Meselâ burada (ABD) çok sayıda eğitimli, profesyonel Amerikalı kadının İslâmiyete dönüp örtündüğüne tanıklık etmeye başladık. Seküler popüler kültürün kadın bedenini metalaştırmasına ve cinsel objeye dönüştürmesine tepki olarak onur meselesinde İslâmî feminist bir argüman benimsiyorlar. Örtünerek ya da çarşafa girerek popüler kültürle arasına mesafe koyuyor ve ‘İnsanlar beni kadın olarak değil insan olarak kabul etmeli’ diyor. İslamofobiye rağmen İslâm bugün ABD’de en hızla yayılan din.” (Konuşan: Cansu Çamlıbel, Hürriyet, 14 Aralık 2015)
“Seküler popüler kültürün kadın bedenini metalaştırmasına ve cinsel objeye dönüştürmesine tepki olarak” kadınların tesettürü tercih etmesi çok önemli bir tesbit. “Fıtrat yalan söylemez” hakikatine Amerika’dan atılan önemli bir imza ile karşı karşıyayız.
Bakınız, dönüp dolaşıp İslâmiyeti doğru temsil etmeye muhtaç olduğumuz ortaya çıkmıyor mu? Müjdeli haberlerin çoğalması için duâ edelim...