Nasip olursa Türkiye, 7 Haziran 2015 Pazar günü milletvekili genel seçimlerini için sandık başına gidecek.
Siyasî partiler aday listelerini hazırladı ve Yüksek Seçim Kurulu’na teslim etti. Her seçim döneminde olduğu gibi bu defa da liste tartışmaları oldu ve olur.
Yakın zamanda pek duyulmayan ‘tepki’ler de oldu. Doğru ise, bir milletvekili aday adayı, YSK’ya teslim edilen listede yer almadığını öğrenince intihar etmiş. Bir başka aday adayı da, “Listede yer alsaydım [hizmet imkânı ortaya çıktı diye] bir kurban kesecektim. Listeye yer almadığım için ise şimdi [kirli işlerden uzak kalacağım için] iki kurban keseceğim” mealinde açıklama yapmış. Bu ve benzeri tepkiler daha önce de yaşanmıştı, muhtemelen bundan sonra da yaşanır...
Listelerde kimlerin yer aldığı noktasındaki merak haklı olmakla beraber, asıl konuşulması ve tartışılması gereken mesele çok daha başkadır. Bazı partiler kısmî önseçim yapmış olsa da, kimin milletvekili olacağına parti liderinin ve çok sınırlı bir kadronun karar veriyor olması yanlıştır. Liderlerin tek yetkili olarak düzenlediği listeler neticesinde seçilen milletvekilleri, gerçek anlamda milletin vekili olabilir mi?
Her defasında ifade etmeye çalışıldığı üzere, bu mesele bir partinin, bir genel başkanın, bir dönemin meselesi değildir. Aksine, yıllardan beri kanayan bir yaradır. Elbette parti içi disiplin olacak, ama bu ‘yanlışlara da ses çıkarmamak’ haline gelmemeli.
12 Eylül 1980 darbesine imza atanların Türkiye’ye ettikleri kötülüklerin biri de, o günden bu güne kadar değiştirilemeyen siyasî partiler kanunudur. Tabiî ki aynı darbecilerin asıl büyük kötülüğünün mevcut 1982 Anayasası olduğunu unutmuyoruz. Gerek anayasa ve gerekse Siyasî Partiler Kanunu değiştirilmeden, mevcutlarını aratmayan çok daha iyi, çok daha adil anayasa ve Seçim Kanunu yapılmadan düzlüğe çıkmamız kolay değil.
Keşke, kamuoyu ‘aday lisleteri’ni konuşup tartışmanın yanında ve çok daha fazla bu meselelerle meşgul olsa. ‘Çok iyi aday’lar bile milletvekili olsa, mevcut kanunlar ve darbe anayasası yerinde durduktan sonra iyi işlerin yapılması mümkün mü? Daha önceki seçimlerde söz verildiği halde, darbecilerin milletimize zorla kabul ettirdiği 1982 Anayasasının bu güne kadar değiştirilmemiş olması büyük bir derttir. Muhtemelen bu seçim döneminde de seçim meydanlarında yeni anayasa yapma sözü verilecek. Ama bunun bugüne kadar yapılmamış olmasını açıklayabilmek mümkün değildir.
Türkiye’nin daha hür, daha adil ve daha huzurlu bir ülke olması, yeni ve sivil bir anayasa ile mümkün olabilir. Ancak önemli olan o kanunları ve anayasayı doğru yorumlamak ve millet menfaatine uygulamaktır. Metni çok ‘güzel’ bazı kanunlar vardır ki ‘kötü’ yorumlar ve uygulamalar sebebiyle millete canını bezdirmiştir. Aynı şekilde tersi de mümkündür. O halde aslolan iyi niyet ve iyi yorumdur. Dünya bu işleri nasıl yapmış ve yapıyorsa, Türkiye de onu yapmalı.
Birinci gündem maddemiz adalet olursa, seçim kanunları da, anayasa da, siyasî parti kanunları da düzelir. Aynı şekilde devam eden yüksek baraj da adaletin tecelli etmesine mani oluyor. Listeler ve adaylar da konuşulsun, ama öncelik mevcut dertlere kalıcı çözümler bulmak olsun.